Mercan Resifleri
Avustralya açıklarındaki okyanusta 2000 Km. uzunluğunda bir canlı yaşamaktadır. Bu canlı uzaydan dünyaya baktığımızda gözümüzle görebildiğimiz tek canlı olan “Büyük Set Resifi- Great Barrier Reef” dir. Mercan dediğimiz canlılar bir araya gelerek çok büyük bir organizmanın parçalarını oluştururlar (Süperorganizma). Sadece Büyük Set Resifi’nde şu ana kadar 2000 balık, 400 mercan ve 4000 yumuşakça türü tespit edilmiştir. Bu kadar çok çeşitliliği ancak Amazon deltası ile kıyaslayabiliriz. Ama daha da şaşırtıcı olan, dünya geneline baktığımızda mercan resifleri 93.000 canlı türünü barındırmaktadır ki, bu da bilim adamlarının yaptığı açıklamaya göre şu ana kadar tespit edilebilenlerin ancak onda biridir.
Great Barrier Reef
Çoğumuz için mercan bir takı mücevheri olmaktan öte değildir. Oysaki mercanların bu dünya için ne kadar önemli olduğunu bilebilseydik, onlara gereken değeri üzerimize takarak değil, koruyarak verirdik. Bu yazımda sizlere mercanlar ve mercan resiflerinin önemi hakkında bilgiler vermeye çalışacağım.
Mercan nedir?
Mercanlar koloni halinde yaşayan, kendini bir yere tespit ederek yaşayan organizmalardır.
Yaşayan tek bir mercan bireyine polip adı verilir. Ağız, mide ve dokungaçlardan oluşan polipler kolonileşerek büyük mercan topluluklarını oluştururlar. Genellikle dallanmış bir yapı gösteren bu koloninin uç kısımlarına doğru daha fazla gözlenebilen polipler zaman içinde öldüklerinde vücutlarında bulunan kalsiyum karbonat ve silisten yapılı iskelet parçaları üst üste yığılarak koloniyi oluşturur. Çok uzun yıllar içinde mikroskobik boyuttaki milyarlarca parçacığın yığılması sonucu oluşan bu yapı bir kaza sonucu kırılana kadar büyür.
Bir polip’in detayı
Mercanları sert ve yumuşak olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Sert mercan polipleri deniz suyundan aldıkları kalsiyum karbonatı sert kireç taşına dönüştürerek kendi iskelet yapılarını oluştururlar. Yumuşak mercanlarda ise böyle bir iskelet yapısı görülmez.
Mercanlarda beslenme iki türlü olur. Genellikle poliplerin içlerinde onlarla ortak yaşam sürdüren zeooxanthellae adlı alg çeşidi yaşar. Bu algler birer bitkidir ve fotosentez yaparak beslenirler. Bu beslenme sırasında poliplerin atıkları olan amonyak ve karbondioksiti de kullanarak onlara şeker, amino asit ve başka bileşenler üretirler. Alglerin ürettiği bu maddeler polipler için besin kaynağıdır. Bu enerji döngüsü öyle iyi işler ki hem algler ve hem de onları içlerinde barındıran polipler güneş ışığı dışında başka bir şeye ihtiyaç duymazlar. Biz bu yaşam türüne simbiyotik yaşam deriz. Yani her iki tür de birbirine muhtaç bir yaşam sürer. Polip, yosuna güvenli bir yaşama ortamı ve gübre, yosun da polipe sürekli besin garanti eder.
Mercanların ikinci beslenme yolları ise suda serbest yüzen zooplanktonları ağızlarının çevresindeki kollarla yakalayarak olur. Zooplanktonlar deniz suyunda serbest yüzen mikroskobik hayvanlardır. Ayı zamanda diğer deniz canlılarının larvaları da bu besin çorbasının içinde yer alır. Mercan polipleri dokunaçları ile bu larva veya zooplanktonları tutarak ağızlarına götürürler. Bu tür beslenme daha çok geceleri olur. Bunun nedeni ise zooplanktonların geceleri su akıntılarında daha yoğun bulunmasıdır.
Mercanlar sert (stony corals) ve yumuşak (soft corals) olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Sert mercanlar, korunmak ve belirli bir yapı içinde kolonileşmek için iskelet oluştururlar. Yumuşak mercanlar iskelet oluşturmazlar. Yumuşak mercanların bir bölümü, sert mercanların büyük bir çoğunluğu simbiyotiktir. Sert mercanların son derece karmaşık yapıda olan iskelet yapıları, kalsiyum (Ca), magnezyum (Mg) ve strontyum (Sr) elementlerinin karbonat (CO3) bileşiklerinden oluşur. Üst üste gelerek büyüyen ve yayılan iskelet yapısının altta kalan bölümleri zamanla dağılıp ezilerek sıkışır ve kristalleşerek kireç taşına dönüşür. Resiflerin gelişimi oldukça yavaştır, bir yılda yaklaşık olarak 2 cm kadar büyüyebilirler. Bu açıdan bakıldığında Büyük Set Resifi’nin milyonlarca yıllık bir canlı olduğunu söyleyebiliriz.
Stony Corals
Soft Corals
Karbon çevrimi ve önemi
Mercan resiflerinin önemini anlayabilmek için karbon (C) elementinin bu dünya için ne kadar önemli olduğunu görmek gerekir. Karbon hava, toprak, su ve canlılar arasında dolaşır. Gaz halindeki karbon, karbondioksit olarak atmosferde ve sularda erimiş haldedir. Su içeriğinde bulunan karbon, mercan resifleri ve suda yaşayan canlıların iç veya midye gibi kabuklu canlıların dış iskeletlerinde depo edilir. Karadaki karbon, kireçtaşları, dolamitler gibi kayalar ve kalkerli kabuklar, petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıtlarda bulunur. Canlı organizmaların kimyasal yapısının vazgeçilmez bir bileşeni olduğundan canlılar da bir karbon deposu durumundadır.
Karbondioksit atmosferi oluşturan su buharı ve diğer birçok gazla birlikte, dünyaya sera etkisi yaparak soğumasını önlemekte ve yeryüzünü ortalama 14 derece sıcaklıkta tutmaktadır. Fakat son 150 yıldan beri artan karbondioksit oranı, dünyanın %30 oranında ısınmasına neden olmuştur. Ancak bu noktada ilginç bir durum ortaya çıkmaktadır. Çünkü yapılan hesaplar insanoğlunun yılda 8 milyar ton olarak verdiği karbondioksitin yarısının yok olduğunu gösterir. Karbondioksit, yüzyılın en büyük tehlikesi olarak kabul edilen küresel ısınmanın başrol oyuncularından biri olarak kabul edildiği halde iklim değişiklikleri beklenildiği oranda korkunç boyutlara ulaşmamaktadır. Peki karbondioksit fazlası nasıl yok olmaktadır?
Yapılan araştırmalar, ormanların ve okyanusların insanoğlunun ürettiği milyarlarca ton karbondioksitin yarısını emerek yok ettiğini göstermektedir. Bilimadamları, dünyadaki kıtaların büyük kısmını barındıran dolayısı ile daha fazla insanın yaşadığı kuzey yarımkürede karbondioksit gazının daha çok biriktiği konusuna odaklanmıştı. Fakat yapılan ölçümler, kuzey ve güney yarımküre arasındaki farkın çok düşük değerde olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü kuzey yarımküredeki ormanlık ve yeşil alanlar karbonu alarak fotosentez işleminde kullanıyor, bitkiler beslenip büyürken fotosentez işlemi sırasında açığa çıkan oksijen ile bu bitkisel emici sistemler atmosferi temizliyorlar.
Yılda ortalama iki milyar tonun üzerindeki karbon, diğer bir ifadeyle döngüde yok olan karbonun yarısı okyanuslara gider. Bitkilerin daha hafif olan ‘karbon 12’ içeren gazları kullanmaları ve bu durumda ‘karbon 13’ gazının atmosferde birikmesine rağmen okyanusların karbon gazı konusunda seçici olmaması atmosferin temizlenmesinde önemli bir rol oynar. Karbondioksit özellikle soğuk okyanus sularında kolayca çözünürken deniz bitkileri hızla çözünmüş karbonla beslenerek büyümekte ve bunları yiyen deniz canlılarının ölüp denizin dibinde birikmesi ile ka
rbon deniz altında depolanmaktadır. Denizlerde emilen karbonun bitkilerin oksijen üretmesinde kullanılmaması nedeniyle de, dünyada oksijen dengede kalmaktadır.
Görüldüğü gibi karbon elementinin doğru çevrimi insanoğlunun ve tüm diğer tüm canlıların yaşaması için en temel koşuldur. Peki bu çevrim bozulursa ne olur?
Küresel ısınma ve yaklaşan felaketler
Karbon çevriminin bozulması, insanoğlunun ürettiği karbon miktarının artması ve gezegenin karbon emici kuyularının bunu yeterince yok edememesi durumudur. Bu dengenin bozulması durumunda:
– Küresel ısınmaya bağlı olarak, iklimde kavurucu sıcaklar, şiddetli fırtınalar, düzensiz yağışlar gibi değişiklikler oluşur.
– Çöller genişleyebilir, mercan resifleri yok olabilir, dünyanın bir bölümü ısınırken, bir bölümü hiçbir canlının yaşayamayacağı oranda dondurucu soğuklara maruz kalabilir.
– Küresel ısınmaya bağlı olarak, okyanus sularının ısınması daha az karbondioksitin çözülmesine neden olur. Bu, okyanus bitkilerinin büyüyememesi ve balinalardan küçük deniz canlılarına kadar bitkilerle beslenen pek çok canlının yaşamının tehdit altına girmesi demektir.
– Dünya ısınırsa bitkiler emdikleri karbondan daha fazlasını atmosfere geri gönderir. Bu durumda atmosferdeki karbondioksit oranı artar, oksijen oranı azalır, yaşam sona erer.
-Karbon döngüsündeki bu hassas işleyişte, sadece çok küçük bir değişimin olması durumunda dünyanın dengesi bozulabilir.
Mercan resiflerinin önemi
Mercan resifleri okyanuslar için çok önemlidir. Karada Amazon ormanlarını dünyanın akciğeri olarak görüyorsak, okyanuslarda da mercan resifleri aynı şekilde görebiliriz. Çünkü karbon döngüsünün yaşandığı yer bu resiflerdir. Mercan resifleri büyük okyanus dalgalarına ve gel-gitler karşı doğal bir set oluşturur, kıyı şeritlerinin korunmasına yardımcı olur. İçinde barındırdığı balıklar ve diğer kabuklu canlılar insanlar için çok önemli bir besin ve geçim kaynağıdır. Resifler birçok büyük canlının üremek için geldikleri yerlerdir. İnsanların yoğun olarak avladığı balıklar ya bu resiflerde ürer ya da bu resiflerin ürettiği besinleri kullanır. Dünyada milyonlarca insan denizden elde edilen besinlerle beslenmektedir. Bu besinlerin bir piramid şeklinde birbirine bağlı bir zincir oluşturduğunu düşünecek olursak, resiflerdeki düzenin bozulması bu zincirin bozulması demektir.
Mercan resiflerindeki hayat nasıl sona erer ve bunun etkileri ne olur?
Mercan resifleri ölürken
Doğanın dengesi çok ince çizgiler ile çizilmiştir. Bu dengenin bozulması durumunda zincirleme ve çok hızlı reaksiyonlar olabilir. Dünyada yaşayan tüm canlıların birbirleri ile doğrudan veya dolaylı ilişkisi vardır. Bu nedenle sadece yakın çevremizdeki canlılar değil tüm canlıların bu dünya için önemi olduğu bilinmelidir.
Mercan resiflerinde birçok bilimsel araştırma yapılmaktadır. Bu araştırmaların bazılarına göre önümüzdeki 30 yıl içinde bu resiflerin üçte birinin yok olacağı savunulmaktadır. Bunun en önemli nedeni küresel ısınmadır. Küresel ısınmanın nedeni insanoğludur. Isınma sonucu denizlerdeki asit oranı değişmekte ve buna uyum sağlayamayan başta mercanlar olmak üzere birçok canlı ölmektedir. Küresel ısınma konusunda rapor üreten enstitüler bu yüzyılın sonuna kadar 2-5C derecelik bir artış bekliyor. Bu rakamlar küçük gibi gözükmesine rağmen dünyanın genel ısındaki 0.5C derecelik bir artışın bile ne kadar büyük kuraklıklar yarattığını El Nino akıntısı sırasında yaşadık.
Ölmüş mercanlar
Okyanuslardaki ısınmanın, mercan kayalıkları ve deniz canlılarına etkisini incelemek üzere uluslararası bir ekibin Şeysel Adaları’nda 21 alan ve 50 bin metrekarelik mercan kayalıklarında 1994-2005 yıllarında yaptığı araştırma sonuçları yayımlandı.
Hint Okyanusu yüzeyindeki sıcaklığın 1998’de eşi görülmedik biçimde arttığını saptayan ekibin araştırmasında, bu artışın çok sayıda mercan resifinin yeniden ortaya çıkmasını engelleyerek, kısa ve uzun vadede yıkıcı etkileri olduğu belirlendi. İncelenen mercan kayalıklarının büyük bölümünün yok olduğu ya da yosunla kaplandığı, mercanların yok olmasının çeşitli deniz canlılarını önemli bir barınak ve beslenme kaynağından mahrum bıraktığı belirtilen araştırmada, incelenen bölgedeki mercanlardan geriye 2005 itibarıyla sadece yüzde 7.5’in kaldığı vurgulandı. Sıcaklık artışından en çok etkilenen bölgede balık türleri çeşitliliğinin yüzde 50 oranında azaldığı belirtilirken, 1998’den hemen sonra küçük balık türlerinin daha hızlı yok olduğunun ve bu azalmanın besin zinciri üzerinde kalıcı etkisinin görülmeye başlandığının altı çizildi.
Mercanlar bir dış etki ile kırılmadığı sürece büyürler. Fakat ısınma ve asit oranlarındaki değişimler mercanları öldürür ve katılaştır. Beyaz-gri bir renk alan ölü mercanların artık büyümesi imkansızdır. Mercan resiflerinin tahrip olması birçok deniz canlısının da artık yok olması ve karbon döngüsünün de bozulması demektir.
Neler yapmalıyız?
Günümüzde çevre ile ilgili olayları incelediğimizde beklenen felaketlerin hemen hepsini yaşadığımızı ve ne yazık ki her geçen süre bunun artarak devam ettiğini görüyoruz. Dünyaya en çok karbondioksit gazı salan ABD bu olayı bilmesine rağmen yaşanan çevre katliamına seyirci kalabilmektedir. Bazı film yapımcılarının çevre felaketleri ile ilgili filmler yapması boşuna değildir. İnsanları bu filmler ile uyarmaya ve bilinçlendirmeye çalışmaktadırlar. Ne yazık ki bu filmlerin senaryoları hayal mahsulü değil bazı bilim adamlarının raporları okunarak yazılmaktadır.
Birçok uzmanın görüşüne göre 2050 yılı kritik bir tarih olarak verilmektedir. Eğer küresel ısınma bu şekilde devam ederse 2050 yılında dünya yaşanır bir yer olmaktan çıkacaktır. Fakat en kritik yıllar önümüzdeki 10 yıldır, zira bu dönemde alınacak önlemler ile geri dönülmez noktaya gelinip gelinmeyeceği belli olacaktır. Dünya Yaban Hayatı Koruma Fonu (WWF)’nın raporuna göre Akdeniz havzasında bulunan Türkiye’de 40 dereceye yakın sıcaklıkların mevsim normali olacağı, tarım alanlarının ise yüzde 40’nın kuruyacağı belirtilmektedir. Yine aynı raporda tüm dünyada mercan resiflerinin ise sadece yüzde üçünün kalacağı, bütün dünyada ama özellikle de yoksul ülkelerde çok büyük kıtlıklar ve toplu ölümler olacağı açıklanmıştır.
Bu durumun önüne geçebilmek için yapmamız gereken en önemli şey karbondioksit salınımını azaltmak için, petrol türevli yakıtlardan bitkisel türevli yakıtlara ve hidrojen, rüzgar enerjisi gibi enerji kaynaklarına yönelmektir.
Dünyanın en büyük 7’inci ekonomisi California aynı zamanda küresel anlamda sera gazı salınımında da dünya 12’incisi. Son alınan bir kararla California, küresel ısınmayla bağımsız bir yönetim olarak mücadele edeceğini, gelecekte hidrojenli otomobillerin eyalette yaygınlaştırmayı hedefledikleni açıkladı. Bu kararın tüm ABD’ye örnek olmasını temenni etmekten başka şansımız yok. Zira 1997 imzalanan, ancak Rusya’nın da imza koyması ile 2005 yılında devr
eye alınabilen Kyoto Protokolü küresel ısınmaya karşı atılmış en önemli adım. ABD 8 milyon kişinin işsiz kalabileceği ve ekonomisinin çökebileceği korkusu ile bu protokolü imzalamıyor. Peki imzalanmayan bu protokolde kısaca neler yer alıyor?
– Atmosfere salınan sera gazı miktarı yüzde 5’e çekilecek.
– Endüstriden, motorlu taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya yönelik mevzuat yeniden düzenlenecek.
– Daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirme, ulaşımda, çöp depolamada çevrecilik temel ilke olacak.
– Atmosfere bırakılan metan ve karbondioksit oranının düşürülmesi için alternatif enerji kaynaklarına yönelinecek.
– Fosil yakıtlar yerine örneğin bio dizel yakıt kullanılacak.
– Çimento, demir çelik ve kireç fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemleri yeniden düzenlenecek.
– Termik santrallerde daha az karbon çıkartan sistemler, teknolojiler devreye sokacak.
– Güneş enerjisinin önü açılacak. Nükleer enerjide karbon oranı sıfır olduğu için dünyada bu enerji ön plana çıkarılacak.
– Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi alınacak.
İşte imzalanmayan protokolün yaptırımları ve hızla yok olmaya doğru giden bir dünya, ABD’nin ekonomik çöküntü beklentisine karşılık dünya ekonomisinin çöküntüsü ve 8 milyon kişinin işsiz kalması korkusu karşısında insanlığın yok olması… Birilerinin karar vermesi gerekecek ama çok fazla zamanımızın olmadığı açık.
Doğanın mucizelerini ve bize sunduğu nimetleri daha iyi kavrayabilirsek, hepimiz insanlığın geleceği için daha duyarlı davranabiliriz.
Kaynakça:
– National Geographic, Nature, Atlas, Bilim ve Teknik dergileri ile Internet ortamından toplanan bilgiler.
Mutlu PAYASLIOĞLU
ta2gw@antrak.org.tr