Bir Amatörün Avrupa İzlenimleri 2
Bir aylık gecikmeyle yazarımızın Avrupa izlenimlerini okuyabilirsiniz. Bir aylık bir gecikmeden sonra herkese merhaba.
Geçen yazıda Nice�den Paris�e doğru yola çıktığımız kısımda kalmıştık. Evet sabah saat 07:00�da yola koyulduk. Önümüzde tam 1100 km�lik bir yol vardı ve bu gezinin en uzun ve en sıkıcı yolculuğuydu. Nedeni de Güney Fransa�dan Kuzey�e doğru kat edilen bir yol ve bu yol boyunca kayda değer bir olayın ya da görüntünün olmaması sadece tek kayda değer şey, Fransa�nın diğer bir büyük şehri olan Lyon�un kenarından geçmemiz ve Siene Nehri�nin de bu şehre verdiği bir güzellik.
Sabah 7�de başlayan yolculuğumuz akşam üstüne doğru Otoyol�dan Eiffel Kulesinin gözükmesiyle bitmek üzereydi. Evet artık Fransa�nın başkenti Paris�deydik ve doğruca Eiffel Kulesinin önüne gittik. O ne muhteşem bir görüntü o ne heybet. Fransa�nın sembolü olan Eiffel Kulesinin ayaklarının dibinde binlerce insandan biriydim artık.
Zamanın az olması ve havanın da yavaş yavaş kararmaya başlaması nedeniyle alel acele Fransa�ya giden her turistin yaptığı gibi Siene nehrinde tekne gezintisine çıktık.
Az önce de dediğim gibi Paris�te Seine nehri bir başka güzellikti ve tekne yavaş yavaş bu güzelliğin içerisinde ilerliyor beni ve diğer insanları büyüsü altına alıyordu.
İster inanın ister inanmayın ama bence ki, bu benim fikrim Paris dünyanın en güzel şehri. Kültürüyle, geçmişiyle ve görünümüyle.
Hava iyice karardıktan sonra tekne gezimizi tamamladık.
Otelimize doğru yola koyulduk ve de özellikle Champs-Elysees (Şanzelize)�den geçerek. İşte o an 12 saate yakın upuzun yolculuğun verdiği yorgunluktan hiç eser kalmamıştı. Çünkü bu şehre kanım iyice ısınmıştı ve bir kez daha Paris�in gece güzelliğinin büyüsü altına girmiştim.
Otele gitmeden yarı yolda otobüsten inerek Champs-Elysees caddesini dolaşmaya başladım. İnsanlar cadde kenarlarındaki Cafe ve Restaurantlarda oturmuşlar içkilerini yudumlyorlar ya da yemeklerini yiyorlardı. Bir kısmı da ışıl ışıl olan mağazalarda alış verişlerini yapıyorlar ya da o anda orada canlı müzik yapan sokak çalgıcılarının başında müzik dinliyorlardı.
Bu sokak çalgıcılarına Avrupa�nın her büyük kentinde rastlamak mümkün ve bu insanlar değme pop starlardan daha güzel yorum yapıyorlar ve diğer insanlar da o insanları can kulağıyla dinliyor ve izliyorlar. Tabii konser sonunda da gönlünüzden ne koparsa.
Efendim cadde dediysek bizim İstiklal ya da Vatan caddesi gibi değil. Bir ucundan bakınca diğer ucu gözükmüyor. Yürüyerek yarım saatte geçemezsiniz. Bu cadeyi kesen meydanlar var. Meydan da Taksim Meydanı değil yani.
Zafer Anıtının bulunduğu meydana tam sekiz ana cadde bağlanıyor ve dikkatimi çeken bir olay da bu sekiz caddenin de meydana bağlantısında hiç bir trafik ışığı ve ikazının olmaması. Buna karşın trafiğin düzenli bir şekilde akması ve sürücülerin bu konudaki hassasiyetleri sanki aynı İstanbul gibi. Hiç bir tıkanıklık ya da kaza yok. Diğer bir konu da bu şehirde klakson çalan yok. Nedeni de klakson çalmak büyük bir saygısızlık imiş. Ancak klakson çalanlar vardı. Onlar da otobüsümüzü gören Paris�te yaşayan Türk vatandaşları idi.
Efendim dedim ya zaman kısıtlı olduğundan zamandan kazanmak için aynı gün gece 24�e kadar Paris cadde ve sokaklarını dolaşıp otele öyle gittik.
Sabah erkenden kalkıp şehir tutumuza kaldığımız yerden devam etmeye başladık. Başta da dediğim gibi Fransa�nın geçmişi ve kültürü bu şehirde yatıyordu. İnsanlar bu kültürden çok fazlasıyla nasiplerini almışlar ve en önemlisi de insana değer vermeyi ve saygı duymayı öğrenmişlerdi.
Paris tutumuza hem Paris�in altından hem de üstünden devam ediyorduk. Muhteşem bir yer altı ağı kurulmuş, gerçekten Paris metrosu dünyanın sayılı metrolarından biri. Koca şehirde bir yerden bir yere örneğin Kuzeyden Güneye 25 dakika gibi bir zamada ulaşabiliyorsunuz. Bu yeraltı ağının içinde kaybolmamak mümkün değil. Ama bunun da çözümünü bulmuş bu insanlar. Daha otele ilk girdiğinizde size oda anahtarı ile birlikte bir de metro haritası veriyorlar.
Louvre (Lur) Müzesinin yanında durduktan sonra grubumuzdan bazıları alışveriş için bazıları da sokaklar da dolaşmak ya da 1 saat Louvre turu yapmak için gittiler.
Efendim Louvre Müzesi öyle 1 saatte gezilecek gibi değil. Dünyanın dört bir yanından toplanan tüm kültür değerleri ve şaheserler ile Fransa�nın tarihinin bir kısmı bu müzede sergileniyor. Adım atacak yer yok tam bir kültür merkezi. Ben de bu müzenin 1 saatte gezilemeyeceğine inandığımdam elimdeki şehir haritası ile gruptan ayrıldım ve Paris�in diğer güzelliklerini dolaşmaya başladım. Öncelikle de büyük iş merkezi olan Galleries Lafayette�ye gittim. Galleries Lafayette�nin ön tarafı Opera Meydanı idi. Bu meydanda ihtişamlı koskoca heybetiyle duran altın süslemeli heykeleriyle Opera binası sizi karşılıyor ve bir kaç kola ayrılan caddeler ile iş merkezlerine dağılıyor. Bu caddelerde dünyanın yakından tanıdığı meşhur markaların mağazalarını görebilirsiniz. Bizim grubun tamamı da buradaydı Louvre�ye giden bir kaç kişiden başka.
Efendim Paris öyle 3 günde gezilerek bitecek bir şehir değildi ve zamanımızda sınırlı olduğundan gezimiz tam bir koşturmaca içinde geçti. Ama düzenli ve planlı bir şekilde gezerseniz herşeyi içinize sindire sindire dolaşıyorsunuz.
Güzel bir öğlen yemeğinden sonra Ressamlar tepesine gidilecek ama yemek deyince Fransız mutfağı ve şarabından bahsetmeden geçmek istemedim.
Dünyada da bilindiği gibi Fransız mutfağı kendini kanıtlamış ve literatürlere ve bir çok kitaba girmeyi başarmış. Ama bizim damak lezzetimize uygun olmadığı için bizim mutfağımıza ters gelen lezzetler. Biz Türkler bol yağlı, sulu ve de kebap cinsi yemeklerden hoşlanıyoruz. Örneğin bir Alinazik mi yoksa Portakallı Ördek mi tercih edersiniz?
Şarapçılıkta da yanlış bilmiyorsam birinciler ve en kıymetli şaraplar da bu ülkede yapılmakta.
Bizim ülkemizde de yapılan Fast Food olarak adlandırılan soğuk sandöviç Fransa�dan çıkmadır biliyor muydunuz?
Fransız�ların meşhur baget ekmeğinin içine çeşitli peynir ve salamlar koyup üzerini de süsleyerek yaptıkları �soğuk sandöviç�tir.
Az önce de söylediğim gibi Opera Meydanı�ndaki bir Cafe�de baget sandöviç�imi yedikten ve üzerine de çok lezzetli olan kahvemi içtikten son
ra Pigalle, oradan da Ressamlar Tepe�sine (Sacre-Cour) gitmek için yine Paris Metrosu�nu kullandım. Bu şehirde Metro ulaşım için en uygun yol.
Paris�i bir solukta anlatmak mümkün değil. Hele hele satırlara sığdırmak daha da zor. Bu ay da bu kadar. Önümüzdeki ay Pigalle, Concorde Meydanı, Notre Dame Kilisesi ve EuroDisney.
Sevgi yolunda mutluluk ışığınız olsun.