Bir Dandik FM Yayın Anısı
Çoğumuz bir küçük Fm verici yapıp oynamışızdır. Ancak bu yazı bir başka alem, amatör, profesyonel tüm radyo yayıncıları ve tabi tüm Antrak Gazetesi okurları okumalı! TA2CJR – Göktürk Üçoluk “Bir Radyasyon Anısı” yazar da
ben “Bir Yayın Anısı” yazamaz mıyım?
Kaç yıl önceydi Walla hatırlamıyorum. Hani şu FM radyoların serbest bırakılması için milletin araba antenlerine siyah kurdele bağladığı yıl. Her sabah radyonuzu açtığınızda çok sayıda illegal FM yayına rastladığınız günler. Radyonun kadranında milimetrik aralarla bir sürü abuk-subuk müzik. Altyapısı ve stüdyo desteği olmayan gürültü patırtı.
Herkes yapar da ben yapamaz mıyım diye bir düşünce gelmişti. Bu düşüncemi pirimiz Selçuk Hayırlıoğlu ile tartıştığımda, bana basit bir FM radyo verici şeması ve baskı devresi temin etmesi çok uzun zaman almadı. İmalatı tamamladım ve özel aluminyum bir kutuya koyarak gereken trimmer deliklerini açtım, anten bağlantısı için bir adet BNC ve “audio” girişi olarak bir adet hurda kulaklık fişi lehimledim. Vericinin “audio” girişi; Walkmen teypin potansiyometresinden çalınmış ve bir adet mercimek kondansatörle terbiye edilmiş bir bağlantı olarak tasarımlandı. Bir hafta sonu uğraşıp, işi bitirdim. (Pardon unutmadan ilave etmem gerekiyor; teorik olarak 4 W çikiş gücüne sahip olması gereken bu vericinin kutusuna 4 KW şeklinde bir etiket yapıştırarak “müthiş inandırıcı” bir görüntü elde etmeyi de ihmal etmedim.)
Ertesi gün FM vericinin denemelerini yapmak üzere, iki kişilik bir arkadaş grubunun hafif gülümseyen yüz ifadelerine aldırmadan dipol anteni pencerenin çerçevesine çaktım ve işportadan alınma Walkmen teypin düğmesine bastım. Herkesin FM istasyonu var da benim neden olmasın ki. Artık benim de bir FM istasyonum vardı. “Dandik FM” Aşağıayrancı’daki “Merkez Stüdyo”dan yayın hayatına başlamıştı. (TA2EX Işık Bodur”un kulakları çınlasın)
Her şey iyi hoş da, bizim FM yayının sesi en fazla iki sokak ötedeki komşudan dinlenebiliyor. Biraz daha uzaklaşınca başka istasyonlar tepesine biniyor ve bizimki ortadan kayboluyor. Üstelik boş bir frekans buldum zannediyorsun, ertesi gün bir de bakıyorsun oraya gelmiş bir başkası oturmuş cayır cayır oyun havası çalıyor. ( Eh ne de olsa eloğlu benimki gibi 4 W dandik vericilerle değil en az 0.2 KW vericilerle havaya çıkıyor (TA2CCO – Fatih Ahıska’nın kulakları çınlasın..) Baktım ki vaziyet kel, arkadaşların daha fazla alay etmesine meydan vermeden teşkilatı topladım, amatör istasyon odasındaki bir çekmeceye attım.
Aradan kısa bir süre geçti, yaz geldi ve biz ailece tatile gitme hazırlığına giriştik. Her yıl gittiğimiz Bodrum-Gümüşlük’te üç hafta kalacaktık. Şeytan dürttü, FM vericiyi, 12 V besleme ünitesini, işporta malı Walkmen teypi ve dipol anteni paketleyip bavula attım. Her ihtimal karşısında bir de müzik kaseti doldurdum. Ankara’da yüzlerce korsan FM istasyonun arasında ses duyurmaya çalışmak ayrı şey, Gümüşlük Köyü’nde denize karşı “Köy Radyosu” yayını yapmak ayrı şey. Değil mi..?
Gümüşlük’e gelişimizin ve eve yerleşmemizin üçüncü günü “Dandik FM” sistemini bavuldan çıkarttım ve tam montaja girişecekken bana bu anıyı yazdıran tesadüf gerçekleşti. Bir de baktım karşımda ODTÜ’den dönem arkadaşım Tuncay Birand duruyor!
Al başına belayı..! Bendeniz tam “amatör elektronik uzmanı” ve “FM Radyo Sahibi” pozunda köye hava atmaya hazırlanırken, Prof. Dr. – ODTÜ Elektronik Bölüm Başkanı, (sonraki tarihlerde Dekan ve son olarak Rektör adayı) bizim köye gelmiş, “.. ne lan o elindeki tuhaf tel parçası” diye bana soruyor. İyi mi..?!
Dedim ki; “bak Tuncay, sen bu işlerden anlamazsın (!) bu 4 KW bir FM Radyo vericisidir. Elimde gördüğün tel parçası da, her türlü kalibrasyonu bilgisayar ortamında hesaplanmış bir adet yatay polarizasyonlu dipol anten olmaktadır.” Tuncay bu bilimsel açıklamayı yeterli bulmamış olmalı ki “get lan, elindeki şey olsa olsa oyuncak radyo vericisi ve anten dediğin şey de en adisinden hurda bir kablo” diyerek beni çok takdir ettiğini (!) ifade etti.
Yine de, benim amatör heyecanım ve girişimci ruhum karşısında çok etkilenmiş olmalı ki “tamam lan dur ben sana yardım edeyim de cihazı çalıştıralım” diyerek hayatının önemli hatalarından birini yapmış oldu.
Hemen işe giriştik. Önce anteni “monte ettik (!)” yani 75cm + 75cm boyutlarındaki dipol kabloyu bizim evin terasındaki ahşap pergolaya çiviyle çaktık. Sonra FM vericiyi 12 V DC ile besledik. Bu arada dehşet içinde gördük ki, müzik sinyalinin gireceği fişin lehimleri kopmuş ve elimizde havya yok. İnce bir çiviyi penseyle tutup tüpgaz ocağında ısıtıp havya gibi kullanarak lehimleri tazeledik. Ankara’dayken imal etmiş olduğum müzik kasetini işporta malı Walkmen’e koyduk, düğmeye bastık.
“Burası Gümüşlük Deneme Radyosu, Şimdi Arjantin Tangoları Dinleyeceksiniz..”
Zart Zurt Zart Zurt “tango mango”
Yaptığımız FM yayını ucuz bir transistörlü radyodan dinliyoruz. Sonuç müthiş..! Ama tam bizim frekansın yanında bir Yunan istasyonu var ve çaldığı Buzuki havaları bizim Tango’lara karışıyor. Tuncay hemen duruma el koydu ve “vericinin frekansını 5 KHz yukarı kaydıralım” dedi. Kolay mı ulan 5 KHz frekans kaydırmak..! Hemen bir adet kürdan bulduk, ucunu tornavida gibi yonttuk ve başladık trimmer pot’u kurcalamaya. Ben hemen yüksek elektronik dehamı kullanarak “Tuncay sen şu transistörlü radyoyu al eline, biraz uzaklaş, bana uzaktan işaret et dedim. Arazide takeometre ile ölçüm yapan haritacı ekiplerinin uzaktan haberleşmek için kullandığı el-kol işaretlerini taklit ederek 1 saat kadar uğraştık. Nihayet iyi bir nokta bulduk. Transistörlü radyoyu elimize alıp Köy içinde hava atmak üzere yola koyulduk.
“Burası Gümüşlük Deneme Radyosu, Şimdi Arjantin Tangoları Dinleyeceksiniz..”
Zart Zurt Zart Zurt “tango mango”
Önce plaja indik. (Yaklaşık 50 yaşlarında mayolu 2 tane adam, ellerinde bir adet transistörlü FM radyo alıcısı, teleskopik anteni sonuna kadar açılmış ve mayın dedektörü gibi yere paralel uzatılmış, çok ciddi surat ifadeleriyle 100 metre aşağı, 200 metre yukarı gidip geliyor. Kendi etrafında 90 derece dönüyor, anteni bir aşağı bir yukarı çeviriyor. Radyodan “Zart Zurt Zart Zurt” diye tango parçaları çalıyor. Millet plajda etrafımızda “acaba bunlar deli mi?” diye bakışıyor.
Sonra bizim portatif transistörlü radyoyu kapatıp sakladık, köy kahvesine gittik. Kahveci Ünal’a “açsana şu radyoyu bakalım ne var ne yok” diye olta attık. Hesapça köy kahvesinde oturanlara “bak bizim köyde FM radyo yayını başladı” diyeceğiz. Ünal radyoyu açtı, aradık Ulan bizim “Dandik FM” yok olmuş..! bulamadık. Rezalet..! Ne iş..?! Hemen eve (pardon merkez stüdyo’ya) koştuk.
Bir de baktık ki Dandik FM verici istasyonunda, frekans ayar devresinin sabitleme parametrelerine etki eden bazı fiziki dış etkenlerin göreceli ağırlık kazanması sonucunda, önceden kestirilemeyen bir teknik arıza oluşmuş (!) ve bizim frekans bir Yunan istasyonunun üstüne kaymış. (yani Türkçesi; bizim Dandik vericiyi koyduğumuz masanın üstüne pencereden güneş düşmeye başlamış ve alüminyum kutu acayip ısındığı için Dandik devrenin frekansı kaymış..)
Hemen müdahele ettik, trimmer’i ayarlarken kürdan kırıldı, yenisini yonttuk. Tuncay tekrar radyoyu alıp plaja indi, uzaktan el-kol işaretleriyle yeniden ayar tutturduk. Uzun lafın kısası, güneş batana kadar elimizde transistörlü radyo ile Gümüşlük’te tur attık. Bir ara frekans yine kaydı, bu kez de hava serinlemiş! Tekrar eve koştuk, tekrar kürdan yonttuk derken gün bitti.
Bir de baktık ki, sabah saatlerinde beyaz peynir renginde olan Tuncay, mayo ile dolaşıp deneme yayını ayarlarken taze domates rengine kadar yanmış. (Sevgili Tuncay, sen nasıl olsa günün birinde bu yazıyı okursun, lütfen o akşam eşlerimizden nasıl dayak yediğimizi de sen anlat)
SONUÇ:
1. Bir “Radyo Amatörü”, elektronik bilgisi, elindeki donanım ve deneyimi ne olursa olsun FM Radyo yayını yapabilir.
2. Elektronik ve RF konularında uzman bir profesör, akademik kariyeri ve deneyimi ne kadar yüksek olursa olsun, bir “Radyo Amatörü”nün tuzağına düşüp sabahtan akşama kadar güneşin altında mayo ile dolaşabilir ve kızartma olabilir.
3. Hayırlısı neyse o olsundur.