Bilişim Etiği
TBD 19.Bilişim Kurultayı'nın 06.09.2002 günlü Açık Oturum toplantısına sunulmuş olan bu faydalı yazıyı okumalarını tüm okurlarımıza öneriyoruz.
Bu bildiri,
TBD 19.Bilişim Kurultayı'nın
06.09.02 günlü Açık Oturum toplantısına sunulmuştur.
İnternet ve etik kavramlarını son zamanlarda çok sık kullanmaya başladık.
Bunun bence en önemli nedeni, teknolojinin gelişmesine paralel olarak internet kullanıcısı sayısının artması ve buna paralel olarak ortaya çıkan 'ekran kirliliği'dir. Hiç bir topluluk, yolunda giden, herkesi memnun eden süreçler için acilen kural koymak içgüdüsü ile hareket etmez… yapacak daha önemli işleri vardır.
Günümüz Türkiye'sinde, etik değerlerin giderek daha fazla aranır hale gelmesi, yaşadığımız olumsuzluğu net bir biçimde ortaya koyuyor. Yapacak başka işlerimiz olmasına rağmen etik konusuna zaman ayırıyoruz, yazılar yazıyoruz, tartışmalı oturumlar düzenliyoruz.
Birlikte gerçekleştirmekte olduğumuz bu çalışma, daha önceki çalışmalar gibi geriye çok sayıda yazılı, çizili malzeme bırakacak ve bu konuda ilgi duyanlara kaynak oluşturacak…. Burada söylenenlerin kısa sürede unutulup gitmemesini ümit etmek istiyorum.
Hiç bir kural, insan topluluklarına ezberletilerek benimsetilemez….
Yaşam boyunca olumlu ve olumsuz yönleri ile karşımıza çıkan her olayı düşünürüz ve yeniden değerlendiririz. Benzer olayları yaşayan ve değerlendiren kişiler, eğer benzer sonuçlara varabiliyor ise, o zaman sözkonusu süreci denetleyecek ve yönlendirecek bazı kuralların sağlıklı temelleri atılmış oluyor demektir.
Hazırlamış olduğum bildiride, bazı teorik kavramları ve uyulması gereken kuralları arka arkaya sıralamak biçiminde değil, yaşadıklarımızı olumlu ve olumsuz yönleri ile örneklemek yolunu seçtim. Konuşma diliyle yazdım ve biraz köşeli bir üslup kullandım. Böylece, benzer süreçlerden geçmiş, benzer deneyimler edinmiş kişilerin katkıları ile ortak bir değerlendirme yapılabileceğini ve ortak sonuçlara varılabileceğini düşündüm.
İnsan Toplumsal Varlıktır… Süreç içinde öğrenir ve uygular…
Toplumsal varlık olabilmenin ön şartları arasında iletişim önemli yer tutuyor. Antik çağlardan bu yana 'senato', 'meclis' gibi isimler verilen sözlü iletişim ortamlarını hatırlayalım. Etik kavramlar, insanların birarada yaşama, haberleşme, görüşme, tartışma ortamlarında yaşanan deneyimlere paralel olarak ortaya çıkan ve topluluk içinde genel genel kabul gören kurallar değil mi..? Peki teknoloji nerede devreye giriyor..?
Günümüz Türkiye'sinde, yüksek teknoloji ürünü audio-video araçlarla donatılmış bir toplantı salonu düşünün. Kürsüdeki sayın konuşmacı el-kol hareketleri ile zenginleştirdiği konuşmasının her cümlesine 'Sayın…' diyerek başlıyor ama bir türlü ne dediği anlaşılamıyor… Bir an geliyor, salonda oturanlardan biri konuşmacıya bağırarak müdahele ediyor ve yine 'Sayın…' diyerek sözünü kesiyor…. Sayın konuşmacı, sayın müdaheleciye 'Sayın…' diye başlayan bir küfür sallıyor… Bunun üzerine sayın müdaheleci, sayın konuşmacıya bağırarak, daha ağır olmasına özen gösterdiği bir dizi hakaret yönlendiriyor… Bu durum karşısında sayın başkan, sayın konuşmacıya ve sayın müdaheleciye 'Sayın…' diye hitap ederek 'karşılıklı konuşmayın' diyor…. Çok sayıda sayın katılımcı, yerlerinden kalkarak kürsüye yürüyor… Bunun üzerine, çok sayıda başka katılımcı da konuşmacıya destek olmak içgüdüsü ile yerlerinden kalkarak kürsüye yürüyor… Sonuç olarak çeşitli sayın katılımcılar diğer bazı sayın katılımcılara yumruk vurmak, kafa atmak ve pabuç fırlatmak gibi -yüksek teknoloji ürünü olmayan- girişimlerde bulunuyorlar…
Bilmem anlatabildim mi..? Bilmem yıllardır izlemekte olduğunuz bu gibi sahneler gözünüzde canlanabildi mi..? Şimdi soruyorum;
Konuşurken muhatap olunan kitleyi tahrik etmemek, genel nezaket kurallarına uymak… Kürsüde konuşanın sözünü kesmemek, sabır ve nezaketle dinlemek…Verilecek bir cevap varsa yine kürsüde konuşarak, yine tahrik etmeden ve yine nezaketle cevap vermek gibi bazı evrensel kavramlar çiğnendiğinde, az önce anlattığım sahnede yüksek teknoloji ürünü donanım olması neyi değiştirdi..?! Veya sayın katılımcıların kravatlı olması yaşanan durumu ne derece etkilemiş oldu..? (Yoksa 'demokrasi etiği' konusunda da eksiklerimiz mi var..?)
Benzer bir konuşma, 2500 yıl önce, uygar bir kent senatosunun taştan örülmüş açık anfisinde veya yaylaya kurulmuş büyükçe bir çadırda, hiç bir teknik donanım olmadan yapılıyor olabilirdi… Hiç kimsenin kimseye müdahele etmediği ve katılımcıların 'ortak akıl' yürütmeyi başararak karar alabildiği bu gibi oturumları tarih belgelerinde bulabiliyoruz.
"Teknoloji Hazretleri" tek başına çözüm olamaz…
Teknolojinin ve iletişim imkanlarının gelişmesi, ne yazık ki insanları daha nazik, daha katılımcı, daha pozitif, daha hoşgörülü yapmakta yeterli olmuyor. Buna karşılık, etik değerler toplumsal yaşam süreci içinde ortaklaşa yaratılmış ve genel kabul görmüş ise, hangi çağda olursa olsun işlerlik kazanıyor.
Toplum içinde birarada yaşamanın genel etik kurallarını içine sindirememiş bireylerin eline teknolojik imkan verdiğinizde, bu insanlar kendiliklerinden uygarlaşmıyorlar:
Bazıları sabahın köründe megafonla 'BATATES SOĞAAAAN' diye bağırarak mahalleyi ayağa kaldırabiliyor…! (Kullandığı megafon örneğin 2002 modeli olabilir..!)
Bazıları 'Lüxs' apartman dairesinin balkonunda hindi besleyebiliyor… (Bu arada sayın hindi, alt kattaki sayın komşunun sayın çamaşırlarına pisliyor…) ;-)) (Üst kattaki sayın komşu az önce internet'e 128K hızında bağlanmış olabilir..!)
Bazıları elindeki son model GSM telefonu kullanarak kısa mesaj göndermeyi ve telefon numarasını bildikleri 'karşı cinsten- bazı kişileri taciz etmeyi marifet zannediyor. (Sizin hiç telefon sapığınız oldu mu..? )
Hatta daha derin düşünerek örnek vermek gerekirse, başka insanlarla birlikte yürürken kapının önüne gelindiğinde; 'Siz önden buyurun..' 'Walla olmaz, siz buyurun..' muhabbetine giren insanlar, ozel otomobillerinin direksiyonuna oturduklarında canavar kesiliyor ve bir arabayı daha sollayabilmek için olmadık cambazlıklar yapabiliyor. Kırmızı ışıkta dururken arkadan gelip korna çalanları, yaya geçitinden geçmekte olan insanların üzerine araç sürenleri hatırlamaya çalışalım. Bu insanlar, kapıdan geçerken 'Lütfen siz buyurun..' diyen aynı kişiler değil mi..? Bu duruma mantıklı bir açıklama getirilebilir mi..?
Toplumsal gelişmişlik ile Teknolojik gelişme süreci iç içe kavramlardır.
Bu kavramlardan biri diğerini etkiler. Gelişmiş toplumlar teknoloji yaratır. Teknolojik imkanlara kavuşan toplumlar gelişir. Önemli olan, toplumda genel kabul görmesi istenen kuralların, süreç içinde yaşanarak '"pişirilerek"- kazanılmış olup olmadığıdır. Kurallar maalesef "paraşütle indirilemiyor..!"
Eskiden Telefon mu vardı…?
Yaşı yeterli olanlar, şehiriçi 'manyetolu' telefonların santral aracılığı ile bağlatıldığı günleri hatırlayacaktır. Bugün digital şebekelerle dünyanın öbür ucuna ulaşılabiliyor.
Telefon olmadığı günlerde
, özene bezene 'muhterem efendim…' diye başlayan mektuplar yazan insanlar, acaba telefon sahibi olduklarında neden farklılaştılar..? Telefon numarasını çevirdikten sonra karşısına çıkan kişiye 'ALO KİMSİN!?' diye sormayı kendisine hak gören kişiyi nasıl eğiteceğiz..?
Çözüm, yine süreç içinde ortaya çıkıyor; Örnek vermek gerekirse, telefonu özensiz ve nezaket dışı kullanan kişilerin sayıca artması, genel anlamda bir toplumsal şikayet yaratıyor… Bu ise, görüşülen kişinin kimliğinin bilinmesi konusunda genel bir duyarlılık ve öfke yaratıyor. Bu genel duyarlılık, toplumda genel kabul görmüş 'yazılı olmayan- bir etik kural olarak topluma geri dönüyor ve sonuc olarak, 'ALO KİMSİN!?' diye soranlara 'siz kimi aramıştınız?' cevabı verilmeye başlanıyor. Bu sürecin sonunda da 'ALO KİMSİN!?' diye soranların sayısı giderek azalmaya başlıyor.
Telefon haberleşmesinin yaygınlaşması süreci içinde canı yanan toplum, kendi etik kurallarını zaman içinde koymaya, özümsemeye ve uygulamaya başlıyor.
Eskiden Telsiz mi Vardı…?
Günümüzde internet ortamında yaşananları, geçmiş yıllarla karşılaştırmayı denemiş olsak, bulabilecegimiz en uygun örnek telsizle haberleşme ortamları olacaktır. Türkiye, yaklaşık 20 yıl öncesine kadar evinde veya elinde telsiz olan vatandaşa casus muamelesi yapan bir ülkeydi. Günün birinde Telsiz Kanunu çıktı ve 'CB' 'Halk Bandı- telsiz edinen vatandaşlar, hiç tanımadıkları başka insanlarla görüşebilir oldular. Yaşı yeterli olanlar, telsiz klüplerinin kurulduğunu, telsizci kafelerinin açıldığını, telsiz ortamında tanışanların evlendiğini gazete haberlerinden hatırlayacaklardır.
Önceleri son derece nazik ve saygılı konuşmalara ve insani yardımlaşmalara sahne olan CB telsiz ortamı, 2 yıl içinde dejenere oldu ve istilaya uğradı. 'Arkedeş Ariyom Arkedeş..' diye bağıranlar, 'Çankaya'da Mersedes Arabayla Mobilim, Müsait Bayan Arıyom' diyenler, karşısına kim çıkarsa küfür edenler, telsiz kullanarak ticari pazarlama yapmaya kalkışanlar… CB telsiz ortamının 40 kanalını doldurdu. Amatör anlayış içinde telsiz kullanmaya çalışanlar CB'den nefret ederek ayrıldılar ve VHF ' UHF amatör frekanslara geçtiler. (Bütün bu olumsuz süreç boyunca Telsiz Kanunu ve ilgili yönetmelikler yürürlükteydi ama yaşanan rezalet önlenemedi. Etik değerler süreç içinde pişirilerek sindirilmiş olmadığı için 'teknoloji hazretleri' 'mevzuat hazretleri'ni yenmiş oldu.
Şimdi geriye dönelim ve 1915-1930 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri'ndeki telsiz kullanımı konusunda bir parantez açalım. (Bu yıllar, Dolmabahçe Sarayı önünde demirlemiş İngiliz zırhlılarının uzun dalga yayın yapan telsiz cihazları kullanarak Londra ile Morse haberleşmesi yapabildiği yıllar.) Şehirlerarası telefon haberleşmesinin son derece sınırlı olduğu bu yıllarda, radyo lambasının geçirmekte olduğu dramatik gelişmeler sonucunda alıcı ve verici telsiz cihazları yaygınlaşmaya başlamıştı. (Her evde bir radyo olacak..!) New York'ta oturan bir telsizci, Indianapolis'teki bir arkadaşıyla haberleşmek istediğinde, ara noktalarda bulunan diğer telsizcilerin yardımı ile bunu başarabiliyordu…! (Buna Türkiye' ölçeğinde bir örnek vermek gerekirse, Antalya'dan Kars'a mesaj iletmek istiyorsunuz, önce Konya'daki bir telsizci size yardımcı oluyor ve mesajınızı Sıvas'a geçiyor, sonra Sıvas'taki istasyon Kars'a iletiyor.) Elbette, herkes her an telsiz başında olamayacağı için bu haberleşme saatler, hatta günler alıyor… Ama başarı ile sürdürülebiliyor. (CB telsiz ortamını günümüzün internet LAN kavramı ile paralel düşünürseniz, 80 yıl önce New York'tan Indianapolis'e erişmenin 'network' açısından önemi ortaya çıkabilir.)
Günümüzde varlığını sürdüren en güçlü amatör telsiz derneklerinden biri ARRL 'American Radio Relay League- oluyor. ABD ise Amatör telsiz haberleşmesinin tüm etik kurallarının uygulanabildiği ülkelerden biri. Bu durumun çok net ve çarpıcı nedeni, etik değerlerin bizzat kullanıcılar tarafından ve süreç içinde geliştirilmiş oluşu. Telsiz kullanarak haberleşen insan topluluğu, kendi içindeki olumsuzlukları, terbiyesizlikleri, anlamsızlıkları, süreç içinde bizzat yaşayarak görmüş ve ayıklamış. (Diğer bir deyişle, kurallar bir genelge ile 'paraşütle- inmemiş.)
Bu noktada, amatör telsiz kullanımının bazı temel kurallarından örnekler vermek istiyorum;
Bu örneklerin, günümüzde internet ortamında yaşanan olumsuzluklarla paralelliği hemen anlaşılacaktır diye ümit ediyorum.
Kural: Görüşme yapmaya başlamadan önce dinle ve bekle. (Cihazını kullanacağın frekansta belki de devam etmekte olan başka bir görüşme vardır, CART diye araya girme.) Bekledikten sonra kısaca 'bu frekansta görüşme var mı?' diye sor. Yoksa kendi anonsunu yap. (Diğer kullanıcılara SAYGI dediğimiz kavramın bundan daha güzel bir örneği düşünülebilir mi..?)
Günümüzde, internet ortamında tartışma/chat kanallarını kullananların üzerinde düşünmesi gereken bir kural olarak nitelendiriyorum.
Kural: Kendini tanıtmadan görüşme yapma. Görüşmelere kendini tanıtarak başla, kiminle görüştüğünü kaydet ve görüşmeyi yine kendini tanıtarak bitir. (Her türlü kötüye kullanım, sapık taciz ve küfür karşısında, amatör telsizcilerin içgüdüsel bir savunma mekanizması olarak yerleştirmeyi başardığı çok net bir kural…)
Günümüzde internet ortamında, hayali isimler kullanarak mail göndermeyi marifet sayan, ICQ ve benzeri ortamlarda yaşanan çeşitli rezilliklere takma isim kullanarak katılan kullanıcıların, üzerinde düşünmesi gereken bir kural olarak nitelendiriyorum.
Kural: "Havayı" fazla işgal etme, görüşmeleri kısa tut..! (Belki aynı frekansta veya aynı kanalda görüşme yapmak için bekleyen başka istasyonlar vardır.. Belki 5 dakika sonra atmosferik koşullar bozulur ve telsiz görüşmesi yapılamaz hale gelir…)
Günümüzde internet ortamında, gerekli-gereksiz her türlü materyali sağa-sola göndermekte sakınca görmeyen kullanıcıların üzerinde düşünmesi gereken bir kural olarak nitelendiriyorum.
Kural: Morse göndermesi yaparken karşıdaki istasyonun anlayabileceği hızda gönder. Karşıdaki istasyon seni alamıyorsa hızını düşür, gücünü arttır. (Önemli olan senin hız ve teknoloji gösterisi yapman değil, karşıdakinin seni anlayabilmesidir…)
Günümüzde internet ortamında, çeşitli işletim sistemleri ve farklı yazılımlar kullanan kullanıcılar arasında zaman zaman yaşanan Türkçe Karakter sorunu açısından düşünülmesi ve ders çıkartılması gereken bir kural olarak nitelendiriyorum. Hele hele, çok kısıtlı imkanlarla net'e bağlanabilen kullanıcıları düşününce, bu kuralın anlamı daha da artıyor)
Kural: Amatör telsiz istasyonunu ticari amaçlarla kullanma.
Günümüzde internet ortamında, her gün e-mail olarak gelen SPAM trafiği düşünüldüğünde hala anlamını ve önemini koruyan bir kural olarak nitelendiriyorum.
Kural: Herkesi ilgilendirmeyen konularda genel yayın 'broadcast- yapma. (Din, inanç, siyaset, özel alışkanlıklar, grup içi özel kavramlar… ve benzeri şeyleri, sadece kimi ilgilendiriyorsa onunla görüş.
Günümüzde, …. (verilecek o kadar çok örnek var ki..! )
Sonuç olarak;
Telsiz kullanımını 1920'lerden bu yana yaşayarak öğrenen, geliştiren toplum
lar, bugün telsiz kullanımında etik sorunlar yaşamıyorlar 'veya çok az yaşıyorlar-, buna karşılık telsiz teknolojisi ile birden bire karşılaşan toplumlarda bu sorunlar çok daha yoğun yaşandı ve etik kuralların tepeden inme getirilmiş oluşu hiç bir işe yaramadı demek istiyorum. Yukarıda örneklemeye çalıştığım kuralların günümüz internet ortamında ne anlama geldiğini de sizlerin takdirlerine bırakıyorum.
Eskiden İnternet mi Vardı…?
Bizler, Türkiye'de yaşayan amatör telsizciler olarak internet denen şeyle yıllar önce tanıştık. Internet'in neredeyse üniversitelerin tekelinde olduğu, henüz ISP kuruluşlarının dahi tam olarak gerçekleşmediği 'karanlık çağlar'da, ODTÜ ile teknik dayanışma protokolu imzalayan ANTRAK, Türkiye'nin ilk, dünyanın sayılı AMPR 'Amateur Packet Radio- Internet GateWay projesini gerçekleştirmiş oldu. Telsizle internet'e bağlanabilmek için 1200 Bd. hızında 'klüp yapımı- bir RF modem ve 286 niteliğinde bir PC yeterliydi.
Otomobilde giderken, lokantada yemek yerken, piknik yaparken VHF telsizle internet'e bağlanabilen, mail atabilen, mail'lerini okuyabilen ve uluslararası amatör tartışma kanallarındaki görüşmelere Türkiye'den katılabilen bizler, internet ortamında uygulanması gereken ETİK kuralları bizzat yaşayarak öğrendik. Yaptığımız hatalardan dersler çıkarttık, zaman geldi başkalarının yaptığı hataları nezaket sınırları içinde hatırlattık. (Belki de, günümüzde, internet ortamında uygulanması gereken etik kuralların başta gelen savunucularından bazılarının amatör telsizci olmasının nedeni de budur…!)
Sonuç ve Öneriler…
Son yıllarda internet kullanıcısı sayısının hızla artması ve Türkiye'de 1 milyona yaklaşması, internet ortamında yaşanan düzensizliği ve kuralsızlığı gündemin üst sıralarına taşıdı. Ülkemizde var olan teknik altyapı kısmen yeterli olsa dahi, internet kullanımının idari, hukuki ve ETİK altyapısının çok zayıf olduğu ortaya çıktı. Şimdi telaş içinde çözüm arıyoruz.
ETİK kurallar, maalesef genelgelerle, yönergelerle kullanıcılara benimsetilemiyor. Bunun nedeni, ülkemizdeki internet kullanıcısının internet teknolojisi ile çok kısa bir zaman dilimi içinde karşılaşmış olması ve günlük hayatta 'aile terbiyesi' gereği özenle uyguladığı bazı etik kuralları dahi bu yeni ortamda 'unutması' olarak açıklanabiliyor. Denklem, kısaca 'zaman' (+) 'özümseme' (=) 'uyum' biçimindedir.
Bu durum karşısında, her geçen gün sayısı artan internet kullanıcılarının idari, hukuki ve etik açılardan bilgilendirilmesi için TBD başta olmak üzere sivil toplum örgütlerine büyük görevler düşüyor.
Bıkmadan, usanmadan yapılacak bilgilendirme toplantıları ile, yayınlarla, kullanıcıların doğrudan ilgisini çekecek somut örneklerle ve çok çaresiz kalınan durumlarda, kötü kullanıcıyı internet kamuoyu önünde teşhir etmek ve cezalandırmak yöntemi kullanılarak savaşa devam edilmesi gerekiyor.
Kullanıcı sayısı arttıkça etik anlamda kirlenme ve olumsuzluk da artacaktır…
Çözüm; olumsuzluk sürecini bizzat yaşayan ve kendi şikayetçi olduğu konuları anlayıp özümseyecek kadar internet ortamında deneyim kazanan kullanıcıların sessiz kalmak yerine bu savaşa fiilen katılmalarındadır.
Ahmet Sönmez, İstanbul, 06.09.2002
Bildiride yeralan bazı konulara ilişkin kaynaklar:
http://www.antrak.org.tr/gazete/121999/ahmet1.htm
http://www.antrak.org.tr/gazete/102000/ahmet.htm
http://www.antrak.org.tr/gazete/011999/ahmet.htm
http://www.antrak.org.tr/gazete/121999/mutlu.htm