Telekomünikasyon ve Türkiye: Nereden Nereye?
Bu yazıda neler yok ki? Eğer telekomünikasyonun geleceğine dönük bir projeksiyon istiyorsanız ve biraz da geçmişi hakkında bilgiye ihtiyacınız varsa işte tam aradığınız yazı.
Küreselleşmenin ivme kazanarak yaygınlaşmasında birer temel taşı olan BT (Bilgi Teknolojileri) ve TK (Telekomünikasyon) teknolojileri kültürel, politik, dinsel, ekonomik, ırksal, sosyal, demografik vb. geçen yüzyılın kalıplaşmış kavramlarının baskın karakterlerini bir anda zayıflatmayı başarmıştır.
Kuşkusuz yaşlanan nüfus, küreselleşme, yaşam alışkanlıklarının bireyselleşmesi, çevreye duyarlılık gibi bugünün gündemde olan sosyal kavramları BT ve TK'nın gelişme sürecine paralel olarak biçimleniyor. Örneğin bazı ülkelerde yapılan kamu oyu araştırmalarında toplumun İnternet�e televizyondan daha fazla önem verdiği açıkça görülüyor. Aynı şekilde cep telefonuna verilen önem de telli telefona verilen önemin önüne geçmiş durumda. Üstelik her iki sonuçta da aradaki makas gittikçe açılıyor. Yani 2010'lara gelindiğinde geleneksel televizyon ya da telli telefonun önemi insanların gözünde olabildiğince azalmış olacak. BT deki teknolojik gelişmeler sonucu bilgisayar-cep telefonu kırması melez cihazların boyutları iyice küçülüp, hız ve bellek kapasiteleri alabildiğince artıp, taşınabilirlikleri, kesintisiz iletişim olanakları, yüksek band genişlikleri de eklenince yaşamımızın ayrılmaz birer parçası olma yolunda yerlerini iyice sağlamlaştırıyorlar. Bu eğilimin hızla yaygınlaşmasında öncü rolü üstlenen kitle 15-35 yaş aralığındaki genç insanlardır. Bugün dünyada İnternet�e erişebilen insan sayısının 800 milyona ulaştığı varsayılıyor. 2010 yılına dek her iki kişiden birinin İnternet kullanıcısı olacağını varsaymak oldukça gerçekçi bir hesaplamadır. Elbette, burada İnternet�ten yararlananların yalnızca insan oldukları yanılgısına düşmemek gerekecektir. 2010 yılında herhalde IP adresi olmayan evcil hayvan kalmamış olacaktır. Tüm beyaz eşyalarımız, otomobillerimiz, müzik ve video sistemlerimiz, evimizin kendisi bile kendini farklılaştıran birer IP adresi edinecektir. Bugün 200 milyonun üzerinde bizi İnternet�e bağlandığımızda ağırlayan (host) sistemin olduğu biliniyor. Bu sayı 2010 yılında kesinlikle 1 milyarı aşacak gözüyle bakılıyor.
Telekomünikasyon dünyasında bazı ülkelerde insanların daha şimdiden ikinci SIM Kartlarını edindiklerini biliyoruz. 2010 yılına dek bu tür insanların toplam cep telefonu kullanıcıları arasında yüzde 20'ye yaklaşacağı kestiriliyor.
Video sıkıştırma yöntemlerindeki ilerleme geniş bandda iletişim ile birleşince günlük yaşantımızdaki alışkanlıklarımızı da terkedip sürü psikolojisinden bireyselleşmiş alışkanlıklar edinmeye doğru hızla yol alıyoruz. Buna en güzel örnek, 2010'lu yıllarda izleyeceğimiz filmlerin değişen nitelikleri olabilir. O yıllarda plazma ekranlarımıza indireceğimiz video filmleri daha indirirken rahatlıkla izleyebilecek, izlerken filmin akışına müdahale edebileceğiz. Senaristlerin yazdığı çoktan seçmeli kurgulardan hoşumuza gideni seçebileceğimiz gibi yönetmenin değişik açılardan aldığı görüntülerden de istediğimizi ekranda görüntüleyebileceğiz. Böylece bugün olduğu gibi birimizin seyrettiği filmin adı, oynayanlar, mekan aynı olsa bile diğerinin seyrettiğinden oldukça farklı olacak.
Öte yandan bilgi toplumu iletişim toplumuna dönüşürken piyasa araçlarıyla kolayca bütünleşmiştir ve sonuç olarak küçümsenmeyecek bir bilgi ekonomisi yaratmaktadır. Bilgi üretme, işleme ve dağıtımının yarattığı isdihdam ve pazar payı birkaç yıldır küçülme eğilimleri gösterse de geleceğin ekonomi-finans büyüklüklerini etkileyecek en büyük unsurlar olmayı sürdüreceklerdir. Bu yalnızca kalkınmış ükeler için değil, kalkınmakta olan ülkeler için de bilgi endüstrilerine sahip olacakları anlamını taşımaktadır. Yalnızca GSM sektöründe hizmet veren şirket sayısı bugün 1 milyonu aşmıştır.
Mobil iletişim dünyasında teknoloji nereden nereye geldi, nereye gidiyor?
1902 yılında Markoni, ilk kez bir veriyi radyo dalgaları kullanarak transatlantik ötesine iletmeyi başarmıştı. Bundan ancak 70 sonra, diğer deyişle günümüzden 30 yıl önce Motorola firmasında çalışan mühendis Dr. Martin Cooper Amerikan telekomunikasyon operatörü AT&T yi portatif telefonlar konusunda ikna edebilmek için kendi geliştirdiği ilk hücresel telefon ile ziyaret etti. Ziyaret sırasında telefonunu alıp bina dışına çıktı ve meraklı bakışlar altında bina içindekilerle kablosuz görüşmeyi başardı. Ne var ki, telefonların her biri 1,250 kg ağırlığında, 22,5 cm yüksekliğinde, 12,5cm eninde ve 4 cm derinliğindeydi. Üstelik kalitesi hiç de yüksek olmayan sesli iletişimden başka bir işe de yaramıyordu.
Birinci Kuşak Mobil İletişim Sistemleri olarak adlandırabileceğimiz analog mobil iletişim sistemi NMT, yirminci yüzyılın son çeyreğinde, 1981 yılında kullanıma açıldı. Ancak, 10 yıl sonra daha fazla kapasite, daha çok uygulama çeşidi ve daha nitelikli iletişim olanağı sunan sayısal 2. Kuşak İletişim Sistemi GSM�e yenik düştü. Bir Avrupa icadı olan GSM'den sonra aradan geçen ikinci on yıl içerisinde daha hızlı veri iletişimi, daha fazla kapasite ve mobil çoğul ortam (multi-medya) uygulamalarına olanak veren 3. Kuşak İletişim Sistemleri geliştirildi.
Teknolojiler ömürlerini on yıllık bir süre içerisinde tamamlasalar da kullanılan sistemlerin ticari olarak hazır duruma getirilmesi yaklaşık yirmi yıllık bir süreci gerektiriyor. 2001 yılının Ekim ayından bu yana Japon kullanıcıların beğenisine sunulan 3. Kuşak İletişim Sistemleri üzerindeki ilk çalışmalar, 1980�li yılların başında, yani analog sistemler henüz piyasaya sürüldüğü sırada başlamıştı. Dolayısıyla bu tür sistemlerin maliyetini artıran unsurlardan biri, belki de en önemlisi uzun ve zahmetli bir uğraş gerektiren araştırma-geliştirme yatırımlarıdır.
3. Kuşak dendiğinde aklımıza ilk gelen görüntülü telefon kavramı, aslında yanlış olmamakla birlikte tanım olarak oldukça eksik kalmaktadır.
İletişim Sistemleri iletişim, bilgisayar ve çoğul ortam teknolojilerinin elektronik güvenlik ve dijital eğlence sektörünün de desteği ile mükemmel bir bütünleşmesi olacak. Yani yeni teknolojiler, bir yandan zamandan tasarruf sağlamamıza yarayan bir sistem olma özelliği taşırken öte yandan da zaman öldürmek için bulunmaz olanaklar sunacak. Yakın bir gelecekte tanışmayı umduğumuz 3. kuşak ile birdenbire olmasa da zamanla bugünün teknolojik altyapısını terkedeceğiz.
Bugün GPRS ile yalnızca veri aktarımını paket anahtarlama yöntemiyle gerçekleştirirken, yarın üçüncü kuşak teknolojisiyle sesimizi de paketlere dönüştürüp göndermek mümkün olacak. Sonuçta kaynakların etkin biçimde kullanılması hizmetlerin de ucuzlamasını beraberinde getirecek.
Zamanla bu teknoloji sayesinde insanlar var olan telefon numarası, vatandaşlık numarası, banka hesap numarası, vergi numarası ve o kişiyi tanıtan daha pekçok farklı numara yerine tek bir numara ya da bir başka deyişle, IP adresi edinecek. Bu adres gelecek kuşaklara daha doğduklarında verilecek. Bireyselleşmiş iletişim ön plana çıkacak.
Bütün bu ye
ni hizmetleri kim verecek?
Yeni iletişim teknolojileriyle birlikte alışık olduğumuz değer zincirine pek çok yeni halka katılacak, yani gelirden pay alan kuruluş sayısı artacak. Klasik anlamda mobil iletişimin iki ayağı vardı. Bunlar kullanıcılar ve operatörlerdi. Oysa uygulama yazılımları çeşitlendikçe artık pastadan pay alan içerik sağlayıcılar, içerik dönüştürücüler, servis sağlayıcılar ortaya çıktı. Şu an GSM ortamında gelirden ancak %2 pay alabilen içerik sağlayıcıların üçüncü kuşak geldiğinde payını %38�e dek çıkarması bekleniyor. Aynı biçimde %3�lük payla yetinen içerik dönüştürücüler %12�lik paya talip olacaklar. %23-25 aralığında seyreden pazar payı servis sağlayıcılar için aynı kalırken, işletme girdisi olarak pazardan %72�lik bir kazanç payı alan operatörler yalnızca %25�lik bir paya razı olacaklar.
Buradan da anlaşılacağı gibi işletme hizmetleri dışındaki %75�lik kazanç payı piyasadaki başka oyunculara kalacak. Ya da operatörler bu kısımlara da talip olacak. Son zamanlarda dünyada bu tür eğilimler de görülmüyor değil. 35 ülkede 115 milyon kullanıcısı olan Vodafone değer zincirindeki pek çok halkayı kendisi üret(tir)ip, kendisi kullandırıyor. İşi öyle boyutlara vardırdı ki; artık Vodafone�dan satın aldığınız telefonu açtığınızda doğrudan Vodafone menüsüyle karşılaşıyorsunuz. Yakında Vodafone için özel üretilmiş cep telefonu işletim sistemleri de piyasada yerini alacak. Bu akımı takip eden T-Mobile gibi diğer operatörlerin de yolda olduğunu unutmamak gerek.
Değer zincirine yeni halkaların eklenecek olması ve bu halkaların da pastadaki büyük dilimlene talip olması Türkiye için bir fırsat yaratabilir. Bugün Türkiye�nin temel sıkıntısı üretememektir. Elbette bu sözcüğü özgün yüksek teknolojili ürünler ortaya koyamamak anlamında kullanıyorum. Yoksa, son yıllarda atılım yapan televizyon tüpü üreticiliği bugün kalkınmış ülkelerin yüksek teknoloji portföyünde artık yeralmamakta. Sözünü ettiğim fırsat yazılım sektörü. En uç noktada mobil iletişimi temsil eden üçüncü kuşak sistemlerinin üretim maliyetinin yüzde 85�inin yazılıma dayandığını biliyor musunuz? Bu orana sistem ürünleri dışında kalan uygulama programları katılmamıştır.
Bir programcıya Türkiye�de iş ortamı yaratmak için gereken altyapı masrafı yalnızca 2-3 bin dolardır. Oysa çok ümitler bağladığımız turizm sektöründeki bir eleman için bu 50 bin dolar civarındadır. Turistik bir tesiste kalacak bir kişi için hazırlanan bir odanın tesis, tefrişat vs. gibi maliyeti 50 bin dolar civarındadır. Kaldı ki; bir odaya bir çalışan düştüğünü söylemek de ne kadar gerçekçi olacaktır? Yapılan yatırımı yazılım sektöründen daha hızlı geri döndürebilen bir başka sektör yoktur. Burada kritik olan nokta en son gelişmeyi en yakından izlemek. Bu da ancak genç girişimcilerle mümkün. Sıradan uygulama programlarını yazanların da, kullananların da çoğunlukla gençler olacağı biliniyor. Bu potansiyel de yaş ortalaması 26 olan Türkiye�de başka ülkelere göre fazlasıyla var. Bir örnek vermek gerekirse, Almanya�da yaş ortalaması 39 ve her geçen yıl daha da yukarıya çıkıyor. Geçmişleri bize benzeyen ve kalkınmasını yazılıma yatırım yaparak gerçekleştiren İrlanda ve İsrail gibi ülkelerin dışsatımda yazılımdan elde ettikleri gelir toplam gelirin %80 inin üzerindedir.
Değişen teknoloji, eğilimleri nasıl etkiliyor?
Bugün 193 ülkede GSM�den yararlanan kullanıcı sayısı 800 milyonu aştı. Dünyada toplam mobil telefon kullanıcı sayısı kablolu sistemlerle iletişim kuran kullanıcı sayısını aştı. Çünkü her gün 700 bin yeni abone mobil iletişim sistemine katılıyor. Oysa 1999�un sonunda toplam olarak yalnızca 250 milyon kullanıcı GSM telefonu taşıyordu. 2004 yılı sonuna geldiğimizde cebinde telefon taşıyan insan sayısının 1 milyar 600 milyon olacağı varsayılıyor. Yani önümüzdeki 1,5 sene içerisinde sayı %50 artacak. Yalnızca Çin�de her ay 5 milyon yeni abone ekleniyor. Taiwan, Singapur, İsrail, Finlandiya gibi ülkelerde cep telefonu aboneliğinin toplam nüfusa oranı %100'e çok yaklaştı. 2002 yılında tüm dünyada 423 milyon cep telefonu satıldı. Kısaca pazar yılda %25 büyüyor. Büyümeyi de sürdürecek gibi gözüküyor. Avrupa�da bile mobil telefona doyumun ancak 2017 yılında gerçekleşeceği tahmin ediliyor.
Bugün GSM sisteminden yararlanan kullanıcıların 400 milyonu Asya�da, 300 milyonu Avrupa�da geri kalanı da başta Amerika olmak üzere dünyanın diğer bölgelerinde. Bunların neredeyse yarısı faturasız/ön-ödemeli iletişimi yeğliyor. Hergün 1.500.000 cep telefonu alıcısını buluyor. Bir gün içinde 150 bin abone ilk kez mobil Internet�ten yararlanmaya başlıyor. Bugünün yaygın uygulamalarından biri olan SMS ile her 24 saatte gönderilen ileti sayısı toplamı 1 milyar.
Türkiye gündemde olan ileri iletişim teknolojilerinde kurumsal olarak, duvarlar yıkıldıktan sonra ortaya çıkan Avrupa ülkelerinin bile gerisinden geliyor. Türkiye�de cep telefonu kullanımı hala pek çok Avrupa ülkesindeki ortalamanın altında.
22-23 milyon abone cep telefonunu, 20 milyon abone de da kablolu telefonu kullanıyor. Bir başka değişle, bizde cep telefonundan yararlanan nüfusun toplam nüfusa oranı ancak %34 iken, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti�nde %83, İrlanda�da %79, Macaristan�da %68,9, Yunanistan�da yüzde 51, Slovakya�da %50.
OECD verilerini gözönüne alırsak, merkezi ve doğu Avrupa�da Internet�e erişen kullanıcıların toplam nüfusa oranı 17%, Türkiye�de ise yüzde 2-3�tür.
Bunun böyle olmasının pek çok nedeni vardır. Telekomu tekel olmaktan çıkarmayan bir başka Avrupa ülkesi daha kalmamıştır. Pakistan bile bu yıl Haziran ayına dek serbestleşmesini tamamlayarak Türkiye�den daha atak davranmaktadır. Türkiye�de ülkenin kalkınmasını Telekomünikasyon sektörüne yatırım yapmak, elektrik, yol, bilişim ağlarının altyapısını geliştirmek yerine telekomünikasyondan elde edilecek vergilere dayandıran hükümetler böyle yapmakla bindikleri dalı kesmektedirler. %67'lere dayanan mobil iletişim vergisi iktisatçıların yakından bildiği ve bundan yıllar önce Art Laffer tarafından tanımlanmış Laffer Eğrisinin aşağıya dönüş kısmına çok yaklaştığımızı işaret etmektedir. Etkileşimli menfaat diye ifade edebileceğimiz bu eğri vergiden maksimum kazanç elde etmeye çalışarak onun yüzdesini insafsızca artırdığınızda vergiye kaynak olacak harcamalar kısılacağı için tam tersi etki yaratarak vergi kaybına neden olabilmektedir. İsviçre�de %7,5, Fransa�da %19,6, Almanya�da, İtalya�da %20, Yunanistan�da %18, İspanya�da %23, Portekiz�de %22, İngiltere�de %17, Amerika�da %6-8 olduğu düşünülürse ve bu saydığımız ülkelerin Gayri Safi Hasıladan Fert Başına Düşen Milli Gelirlerinin 20.000 dolar ile 36.000 dolar aras
ında değiştiği gözönünde bulundurulursa Türk insanının bir özgürlük kavramı olan haberleşme hakkından vergiler dolayısıyla nasıl mahrum edildiği daha iyi anlaşılacaktır. Bunu sayılarla bir başka biçimde ifade etmek gerekirse, NUS Consulting Group�un Nisan 2003'de yayınladığı bir rapora göre; Avustralya�daki bir abone 3 dakikalık bir mobil telefon görüşmesi için 73 Cent, Belçika�daki 68 Cent, İspanya�daki 63 Cent, Finlandiya�daki 59 Cent, Fransa�daki 44 Cent, İngiltere�deki 42 Cent,Almanya�daki 39 Cent, İtalya�daki 37 Cent, Hollanda�daki 34 Cent, Amerika�daki ise yalnızca 31 Cent ödemektedir. Türkiye�de bu fiyatlarla bir kıyaslama yapılamamasının nedeni sözkonusu yüksek vergilerle devletin açıklarının kapatılmaya çalışılmasıdır. Gerçekte Türkiye�de vergi ödemesi gereken 400.000 kuruluşun ancak %10'u vergisini ödemektedir. Ne yazık ki; bu kesimin ödediği toplam verginin 2/3'ü Türkiye�deki mobil operatörlerden sağlanmaktadır. Bu sayılar da çarpıklığı bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır.
Öte yandan pazarın abone sayısı artsa da konuşulan dakika bazında büyüyememesi, bu alana yapılacak altyapı yatırımlarının gözardı edilmesi kolayca üretim safına katılabilecek genç nüfusun isdihdamına da engel oluşturmaktadır. Kalifiye, yetişmiş beyilerin yurtdışına göçüne ciddi önlem olabilecek telekomünikasyon yazılımı sektörü gelişememektedir.
Mobil iletişimin toplum sosyolojisi üzerindeki etkisi
Her ne kadar ülkemizde mobil iletişimi sağlayan aygıtlara cep telefonu denilse de gitgide "tele-fon" yani "uzaktan sesle iletişim hizmeti sağlama" özelliği birçok özelliğin yanısıra sıradan bir özellik halini almaktadır. Kaldı ki; diğer dillerde handset, terminal, handy gibi cihazın işlevinden çok kendini tanımlayan sözcükler kullanılması da boşuna değildir.
3 kuşak iletişim servislerine olanak sağlayan bir aygıtınızla evinize geldiniz diyelim. Koltuğunuzda yerinizi aldıktan sonra haberleri izlemek istiyorsunuz. O da ne, saat saat başı değil. Üstelik o gün içerisinde sizi ilgilendiren önemli bir konu hakkında ayrıntılı haberlere de ihtiyacınız var. İşte bu noktada artık mobil iletişim teknolojisi hizmetinizde. En son güncellenen haberleri, sizin filtreleme kriterlerinize göre ayıklayarak, ister televizyonunuzun ekranından ister, plazma ekranınızdan isterseniz avuç içi bir başka aygıtınızın ekranından, isterseniz virtuel (sanal) görüntü sağlayan gözlüklerinizden size iletmeye hazır. Üstelik bu aygıtları birbirine bir kablo ile bağlamaya da gerek yok. Her şey yerli yerinde duruyor ve siz istediğiniz programı istediğiniz saatte başlatıyorsunuz. Üstelik tercihiniz olan bir sunucu ve ona yakıştırdığınız bir sanal ses ile dinleyerek.
Yemek sonrası maç var. Yine aynı yöntem. Sevdiğiniz bir oyuncuyu takip eden özel bir kameradan gelen görüntüler yalnızca bu oyuncunun ne yaptığını gösteriyor. Böylece siz de hayranı olduğunuz o oyuncu ile adeta bütünleşiyorsunuz.
Bir ülkede yapılacak yatırımın hızla geri dönebilmesi için o ülkede yaşayanların eğilimleri, alışkanlıkları dikkatlice göz önünde bulundurulmalıdır. Servise konulacak uygulama programları kullanıcıların beklentilerini karşılayabilemeli, onların alışkanlıklarına uygun olmalı ve eğilimlerini ateşleyebilmelidir. Bu bağlamda kabaca üç ana başlıkta toplayabileceğimiz toplumlar şöyle sıralanabilir.
– İnternete bağımlı ülkeler: Örneğin İsveç
– İnternet bilinçli ülkeler: Örneğin Fransa
– Cep telefonuna bağımlı ülkeler: Örneğin İtalya
2005 yılı başında yeryüzünde 763 milyon kişinin kişisel PC erişimi, 380 milyon kişinin ise kablolu TV yayını erişimi olacağı varsayılıyor (Kayn. Siemens). Oysa endüstrinin iştahını kabartan asıl ürün cep telefonu üreteciliğidir. Aynı tarihlerde 1.680 milyar kişinin cep telefonu kullanacağı sanılıyor. Daha bugünden birçok modelde görmeye başladığımız bazı yeni işletim sistemleri kullanılarak küçük aygıtlara önceden yüklenip ya da sonradan indirilerek aygıt üzerinde çalışan programların yaygınlaşması kaçınılmazdır.
ITU�nun IMT-2000 üzerine yazdığı raporda Avrupa�da 2010 yılına dek multi-medya olanağından yararlanan kullanıcı sayısı 90 milyonun üzerinde olacaktır. O tarihe dek mobil ve mobil olmayan şebekeler arasındaki yakınlaşma büyük ölçüde tamamlanacaktır. Bir bütün olarak ele alınması gereken iletişim teknolojisi 3 eğilime öncelik verecektir ("connectivity", "content", "commerce"):
– Her yerden her türlü erişebilirlik
– Her yerdeki her türlü içerik
– E-ticaret
Mobil telefonlar yaşları 13 ile 19 arasında değişen "teenager" diye adlandırılan gençler üzerinde simgesel kimlik kazandıran bir araç halini almıştır. Bu yaşlardaki gençlerin alt kültürleri arasındaki sosyal etkileşim hızlanmıştır. Bir çok teorisyene göre moda, gençlerin statü elde etmesinden öte bir kimlik kazanma aracı olarak da kullanılmaktadır. Cep telefonu kendi içinde yarattığı moda görünümleri ve fonksiyonları ile önemli bir işlev üstlenmişlerdir. Örneğin telefonunu görünür bir konumda tutarak sergilemek olağan bir davranış biçimi olarak algılanmaktadır. Bunu gerçekleştirirken telefon zilini değiştirerek, logolar ekleyerek, üzerine "sticker"lar yapıştırarak, telefonun rengini seçerek kişiye özel kimlik sembollerini sergilerler. Aslında bu dışavurumun dışında kişilerin tümüyle kendilerine ilişkin özel bir dünya kurmaları da mümkün olmaktadır. Örneğin kendilerine ait dostlarının telefon numaraları, onlardan gelen mesajlar, grafikler, telesekretere kaydolmuş sesler başkalarıyla paylaşmadıkları, paylaşmak da istemeyecekleri kişisel değerlerdir.
Yine kimsenin tanık olamayacağı özel görüşmeler kişi üzerindeki sosyal baskıyı azaltıp kendini ifade edebilme, mekandan ve zamandan bağımsızlaştırma, bu sayede kendi sorunlarını kendi çözebilme, çözümleri kolaylaştırma ve ikili ilişkileri geliştirme olanağı da vererek sosyal etkileşimin yanısıra psikolojik olgunlaşma fırsatı da yaratmaktadır. O yüzden cep telefonu kullanan insanları duyarlı, belirli bir zekaya sahip, kendini geliştirmeye açık bireyler olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır.
Yukarıda değinildiği gibi, cep telefonunun birey davranışları üzerindeki etkilerinin toplumsal davranışlara yansıması ile alışkanlıklarımız, gelenek ve göreneklerimiz ve ruhsal durumumuz ile algılama biçimlerimiz yıllar içerisinde önemli farklılıklar göstermeyi sürdürecektir. Bunu su dolu bir havuza atılan maddelerle daha anlaşılır kılabiliriz. Günlük yaşantımızı etkileyen yeni buluşların bazıları havuza atılan içi boya dolu bir kavanozun yaptığı etkiye benzer. Su bir müddet dalgalanır, sonunda durulur ve kavanoz da havuzun bir parçası olarak dibinde yerini alır. Eğer kavanozun kapağını açarsak, tıpkı başka buluşların yaptığı gibi toplumda ani bir dalgalanmaya neden olsa da kalıcı etkileri uzun bir süreç içerisinde gerçekleşir. Havuzun suyunu yavaş yavaş boyar. Oysa kavanozun içindeki boyayı doğrudan havuza boşaltırsak suyun rengi zaman geçirmeden değişir. Tıpkı cep telefonlarında toplumun yaşam biçimini birden değiştirdiği gibi.
Bu denli derinden etkileri olan cep telefonunun
günlük yaşantımızda olmazsa olmazlar arasında yer aldığını söylemek abartı değildir. Öylesine sahipleriyle işlevsel bir bütünlük sergilerler ki; cep telefonunu kaybeden ya da çaldıran kişiler elinde olmadan aşırı üzüntü, tedirginlik ve ne yapacağını bilememe duyguları sergilemektedir.
Bizi nasıl bir yaşam bekliyor?
Önümüzdeki dönemde ileri teknolojilere dayanan iletişim sistemleri bir yandan yaşamımızı kolaylaştırırken öte yandan kendi altyapılarıyla bir hayli karmaşık bir görünüme bürünecekler. Gelecekte iletişim şebekeleri nasıl olacak sorusuna verilecek en yalın yanıt "onlar tümüyle sayısal, yazılımla denetlenebilen ve yapay zekalı olacaktır" biçiminde olabilir. Elbette bu kadar kaba bir tanımlama gelecekteki iletişim teknolojilerini tanımlamaya yetmez. Kapasiteleri çok yüksek olacak şebekeler değişken iletişim hızları için kaynaklarını en verimli biçimde kullanabilecek esnekliğe sahip olabilme niteliği kazanacaklardır. Şebekeler arası iletişim açık mimari yaklaşımları benimsenerek sorunsuz sağlanabilecektir. Böylece bilgi neredeyse duruyorsa oraya erişmek çok kolay ve çok hızlı olacaktır. Gelecekteki iletişim şebekeleri tarafından sunulacak sevislerin kişisel, kişinin özellikleriyle uyumlu ve ihtiyaçlarını bütünüyle karşılamaya yönelik olması beklenmelidir. Kişiden kişiye iletişim kadar, kişiden makineye ya da makineden makineye iletişim de önem kazanacak ve operatörlere gelir getiren önemli kalemler arasına katılacaktır. Elbette tüm bu söylenenler her yerde, her zaman ve kesintisiz olarak sağlanacaktır (Global roaming, seamless (GSM, GPRS, UMTS) network)).
Bir başka husus da, 3. Kuşak İletişim Sistemleri teknolojik olarak farklı bir altyapı gerektirse de kullanıcı servisleri açısından 2. Kuşak İletişim Sistemlerinin bir uzantısı niteliğini taşıyacaktır. Bir cümle ile özetlemek gerekirse 3. Kuşak farklı spektrumda (frekans aralığında) daha hızlı ve daha oylumlu bilgi işleme/taşımayı sağlayacaktır. Bu nedenle asıl farklılık hız ve oylum açısından bu güne dek gündemde olmayan uygulama programlarının işletilmesinde beklenmelidir. GPRS uygulamalarında beklenilen, sıkıştırılmış veri aktarımındaki gelişmeler (MPEG4) ve JAVA tabanlı cep telefonları (ve PDA'ler) sayesinde akar (streaming) video görüntüler tek TS (time slot) a sığdırılmaya başlanmıştır. Daha üst düzey CS (Coding Scheme 3 /4) lere geçişle daha da etkin hale getirilen uygulamalar içinde cep telefonunda çizgi film, spor ve erotik yayınlar salgın uygulamalar olacaktır.
XV. yüzyılda toplumsal yaşamı derinden etkileyen Rönesansı takip eden süreçte, XVIII. yüzyılda suyla çalışan dokuma tezgahlarının icadı, ardından buhar kazanlarının gemilerde, trenlerde ve en sonunda da otomobillerde kullanılmasıyla ticaretin globalleşmesi ve 1948 �de Claude E. Shannon�un Bilgi Teknolojileri Kuramını ortaya atmasıyla insanların alışkanlıkları, beklentileri ve yeni buluşlar karşısındaki tepkileri hep olumlu gelişmişken, son yıllarda durum eskisinden farklı boyutlara taşınmaktadır. II. Dünya Savaşından sona kendi iç dinamiğiyle ortaya çıkan sivil toplum örgütleri, özellikle XX. yüzyılın son çeyreğinde insan yaşamını ilgilendiren her konuda bir etki-tepki odağı olma yeteneği kazanmışlardır. Küresel ısınma, asit yağmurları, zehirli atıklar gibi çevresel sorunlara baz istasyonlarının ya da cep telefonlarının da insan sağlığını olumsuz yönde etkilediği kanısını yaygınlaştırmayı amaçlayan pek çok kurum ya da kuruluş bunda önemli yol da katetti. Oysa bir uzlaşmaz çelişki (�antogonist conflict�) gibi görülen mobil telekomünükasyon ve insan sağlığı aslında gelecek kuşakların daha sağlıklı ve daha konforlu yaşayabilmesi için kol saati gibi olmazsa olmaz parçalarından birini oluşturacaktır. Bulunduğu yere bağlı hizmetler (Location Based Services), geniş bantta bilgi aktarımı (Wide Band Transmission) ve zaman ve zeminden bağımsızlık (always-on ve seamlessness) özellikle zordaki insanlara, engellilere, kronik hastalara ve yaşlılara yeni yaşam koşulları sunacaktır. Bu konudaki çalışmalar hızla devam etmektedir. Örneğin Almanya�da Frauenhofer adlı enstitünün geliştirdiği BAN (Body Area Network) sistemi bugün geç kalınmaktan milyarlarca dolar kaybı olan sağlık sigortalarının en çok desteklediği projelerden biridir.
Gelecekteki iletişim sistemleri ile daha önceleri var olmayan pek çok yeniliğin içerisinde verilen hizmetin farklı niteliklerde olabilmesi ve ücretlendirmenin daha seçenekli hale getirilmesi önemli yer tutacaklardır. Örneğin veri aktarıyorken şu dört farklı seçeneğin bazılari ya da birkaçı kullanıcının profiline göre işleme alınacaktır;
– Karşılıklı konuşma (conversational)
– Akar veri (streaming)
– Etkileşimli veri (interactive)
– Arka plan (background).
Öte yandan kimi yeni ücretlendirme yöntemleri de şöyle sıralanabilir:
– Abonelik/sabit ücret
– Veri büyüklüğüne (alınan/gönderilen bit, paket sayısı) bağlı ücretlendirme
– Yöneysel veri büyüklüğüne (alınan veri için farklı , gönderilen veri için farklı ücretlendirme) bağlı ücretlendirme
– İşlem başına ücretlendirme (alınan her haber, indirilen bir oyun, vb.)
– Tıklama başına ücretlendirme
– Bir seyirlik ücretlendirme (video uygulamaları için)
– Belirli tuşlara basma başına ücretlendirme (oyunlarda her harekete karşılık gelen tuşlar)
– Ücreti sponsorlarca karşılanan hizmetler (reklamlar, kamusal duyurular, vb.)
– İçeriğe bağlı ücretlendirme (banka hesabını görmek için farklı, parasal işlemler için farklı tarifeler, vb.)
– Zamana bağımlı ücretlendirme (2. kuşak iletişim sistemlerinde olduğu gibi)
Son yıllarda tüm operatörlerin gözlemlediği bir başka olgu da hizmete sunulan uygulamaların yaşam sürelerinin gitgide kısalmasıdır. Bu da bir uygulama cazibesini yitirip servisten kaldırılıyorken onun boşluğunu en az maddi getirisi bakımdan doldurabilecek ve kullanıcının ilgisini çekebilecek yenilerini bulmak öperatörler için ciddi bir sorunu oluşturmaktadır. Bu sorunu hafifletmek ancak operatörlerin uygulama programlarını kendileri geliştirmeleri yerine dışarıdan sağlamaları sonucunda mümkündür.
Daha farklı uygulamaları da mümkün kılabilmek için, Nokia ve Samsung�un yakın bir tarihte açıkladıkları, 2007 yılında altyapı üreticilerinin mobil iletişim abonelerini en az 30 Mbps lık bir aktarma hızına kavuşturacakları bilgisi sektörün oyuncuları tarafından bir sürpriz olarak algılanmadı.
Daha hızlı, daha kolay ve daha ucuz olması beklenen servisleri ayağımıza getirecek olan gelecek kuşak iletişim sistemlerinin bir kuşaktan ötekine geçtiğini en belirgin biçimde ortaya koyan nitelikler şu üç ana başlık altında toplanabilir:
– Şebekelerin daha karmaşık sorunları kendi başlarına çözebilecek yapıya kavuşmaları (intelligence)
– Sundukları hizmetlerin mantıksal yapısındaki temel farklılıklar (service logic)
– Şebekeleri denetleyeyen mekanizmanın gittikçe dağıtık mimariye geçmesi (control distribution).
Sanal Ev Ortamı (Virtu
al Home Environment) konusunda yapılan çalışmalar bireyselleştirilmiş uygulamaların bireyin bulunduğu yere ve bağlı olduğu şebekeye bağımlı olmaksızın tüm özellikleriyle kesintisiz sunulması amacına yöneliktir. VHE, 3. Kuşak İletişim Sistemlerini daha önceki şebeke teknolojilerinden farklılaştıran en önemli özelliklerden biridir. Kullanıcı kişiselleştirilmis hizmetleri istediği anda istediği gibi değiştirebilme özgürlüğüne sahiptir. Bir başka anlatımla, kimi servisler kullanıcının cep telefonuna indireceği yazılımlar aracılığı ile cep telefonu kullanılarak verilecektir.
Kullanıcı tarafında beklenilen diğer değişiklikler den biri de �smart card�ların daha etkin biçimde kullanılmaları olacaktır. Güçlü prosesörleri ve büyük oylumlu bellekleriyle yeni kuşak �smart card�lar kullanıcılara daha geniş güvenlik sağlayabildiği gibi çok fazla servis olankları da sunacaktır. Bu sayede elektronik ödeme, e-ticaret, koşulsal erişim (conditional access), etkileşimli (interactive) hizmetler ve kişisel dosya saklama gibi uygulamalar yaygınlaşacaktır.
Akıllı Ortamlar diye adlandırabileceğimiz akıllı evimiz, akıllı arabamız ve akıllı alış-veriş mekanları bir takım yeni sensörlerin de yardımıyla çevremizdeki fiziksel ortamdan farklı biçimde yararlanmamızı sağlayacaktır. Bu konuda yapılan çalışmalar içerisinde kendi-kendine organize olabilen kablosuz iletişim teknolojisi (self organized wireless networks) örnek olarak gösterilebilir.
Türkiye�de telekomünikasyon konusunda ana hatları kesin belirlenmiş, uzun erimli bir devlet politikası yoktur. Gelişmeler günlük politik akış içerisinde sürüp gitmektedir. Mevcut yapının geliştirilmesinin gerektiği konusunda herkesin hemfikir olmasına karşın bunun nasıl olacağı konusunda temel esaslar ve ölçüler şeffaf bir biçimde kamuoyunun bilgisine sunulamamaktadır. Geleceğe ait vizyonsuzluk hem kamu kurumlarını, hem operatörleri, hem de sektöre ilgi duyan diğer girişimcileri belirsizlik ve kararsızlık içerisinde bırakmaktadır. Bu konuda meydanı boş bulan etkili medya kuruluşları sektörle dolaylı ilişkileri olmasına karşın kamuoyunu istedikleri gibi yönlendirme fırsatı bulabilmektedirler.
Telekomünikasyon sektörünün Türkiye�de karşılaştığı en büyük güçlük ileriye dönük net bir politikanın olmayışıdır. Özelleştirme sürecinde, başından bu yana yapılan hatalar sektörün önünü tıkamakla kalmamış, bundan sonrasını da piyasanın toparlanmasını amaçlayarak bekleme sürecinde ipotek altına almıştır. Anayasada ve diğer yasalarda yapılması gereken hukuki düzenlemeler hep ihmal edilmiş, dolayısıyla bu yönü eksik kaldığı için sözüm ona üzerinde çalışılan özelleştirme stratejisi ve uygulamaların hangi esaslara göre, ne zaman ve nasıl yapılacağı bir türlü açık ifadelerle ortaya konulamamıştır.
Bu konular ve Türkiye�nin sosyo-ekonomik ve politik konulardaki diğer belirsizlikleri yurt içindeki yatırımcılarda bezginlik yaratmaktadır. Sektörün geleceğine ilişkin kesin politikaların saptanmasından ve kararlı ve uzun erimli bir siyasi iradenin ortaya çıkmasından önce söz konusu durumun düzelmesini beklemek de hayalcilikten öteye gitmeyecektir.
2003 yılının sonunda yasa gereği Türk Telekom�un tekelinin kaldırılması ve aynı süreçte özelleştirmeye gidilmesi çözülmesi gereken pekçok sorunla birlikte önümüzdeki yıllarda telekom sektörünün Türk siyasi, ekonomik ve sosyal hayatının belirleyici aktörlerinden biri olarak ortaya çıkacağını işaret etmektedir.