Globalizasyon Nedir?
Globalizasyon bu sıralar çok dilimize dolaşan bir kelime.
Globalizasyon ne demek, Global Kriz Yurdumuzu ve dünyayı nasıl etkiliyor?
Okumak istemez misiniz?
1- Globalizasyon'un tanımı:
Globalizasyon veya diğer bir deyimle Global Ekonomi, bir yandan Mal ve
hizmetlerin, diğer taraftan da bilgi (Know-How) ve sermayenin ülkeler
arasında serbestçe dolaşımı şeklinde tanımlanabilir. Zira mal ve
hizmetlerin dolaşımını sağlayan ve ona bir anlamda güç sağlayan bilgi
ve sermaye olmaktadır. Bu olgu da doğrudan ve portföy yatırımları ile
kredi ilişkileri çerçevesinde gerçekleşmektedir.
İkinci Dünya Savaşını müteakiben yavaş bir seyir ile gelişmeye başlayan
globalizasyon, bir anlamda kominizmin iflasını getiren Soğuk Savaşın
1980'li yılların sonunda kapanması ile büyük bir ivme kazanmıştır.
Bunun tabii sonucu olarak, ulusların milli ekonomilerinin unsurları olan
faiz hadleri, döviz kurları ve borsalarındaki hisse senedi ve tahvil gibi
enstrumanların değerleri, ve kaydettikleri trendler, başka ülkelerin de
ilgi odağı haline gelmiştir.
Ülke ekonomilerinde kaydedilen gelişmelerin diğer ülkelerin ekonomisine
doğrudan etkisi, hiç kuşkusuz haberleşme teknolojisinin getirdiği
fevkalade imkanların sonucundan başka bir şey değildir.
Özellikle bilgisayarlar ve Internet teknolojisi aracılığı ile yapılan
haberleşmeler, bilgi iletişimini neredeyse ışık hızına çıkartmıştır.
Yukarıda yapılan tanımları itibariyle Globalizasyon, Global bir
Kapitalizmden başka birşey değildir. Kapitalist sistemdeki
en önemli unsur, "RİSK" olup, takip edilen strateji ise, risk'in
dağıtılması suretiyle minimize edilmesidir. Kapitalist sistemde,
sermayenin artmasını müteakip, kapitalin korunması risk'inin minimize
edilmesi için farklı sektörlere ve iş kollarına yönlenme güdüsü,
artık ülkelerin sınırlarını aşmaya başlamıştır. Bilgi akımındaki sürat,
bir iş adamının faaliyette bulunduğu sektörün diğer ülkelerdeki
gelişmesini yakından takip etmesini sağlamakta, daha da ilerisi
zorunlu kılmaktadır. Üretilen mal ve hizmetler sadece milli hudutlar
içinde kalmamakta, hatta tamamen dış pazarlara yönelmektedir.
Bu koşullar altında aynı iş adamı, mal sattığı ülkenin siyasi yapısından
başlayıp, kambiyo mevzuatı, ödemeler dengesi, borsa hareketleri,
faiz hadleri ve kur politikaları gibi siyasi ve ekonomik yapısının tüm
unsurları itibariyle her konuyu takip etme sorumluluğunu hissederken,
aynı zamanda kendini, globalizasyon olgusunun içinde bulmaktadır.
Globalizasyon, kapitalizmin serbest rakabet koşulları altında, ülkelerarası
ekonomileri, bir yandan işsizliğin azaltılması, refahın artması ve refah
eşitsizliğinin düzeltilmesi, vs. gibi yarattığı sayısız faydanın yanında,
milletlerin kültürleri ile birbirlerini daha yakından tanıma imkanını da
beraberinde getirmektedir. Milletlerin birbirlerine olan yakınlığı ise
evrensel barışın temel taşlarını oluşturacaktır. Ne var ki, her sistemde,
her mekanizmada görünen aksamaların veya bozuklukların, globalizasyon
sistemi içinde de ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu durumda asıl olan,
sistemin, yine kendi içinde geliştireceği tedavi yöntemleri ile iyileşmesidir.
Aksi takdirde, kendini böyle bir süreç içinde yapılandıran globalizasyon
mekanizmasına, hükümetlerin (istisnalar hariç) katı kuralları ile müdahil
olması sistemi olumsuz yönde etkileyebilir.
Nitekim, yaşanan son global krize çözüm getirmek amacıyla, birçok
merkez bankaları ve ticari bankalar son bir iki hafta içinde faiz hadlerini
ciddi oranlarda aşağıya çekmeye başlamışlardır. Yani sistem kendini,
yine kendi kendine tedaviye başlamış bulunmaktadır.
2- Global Krizin nedeni ve Dünya Coğrafyası'ndaki gelişimi:
Global kriz, bilindiği gibi önce Japonya'dan başlamış, etkisi
Güneydoğu Asya Ülkelerine yansıyıp, oradan Rusya, Avrupa'yı
teğet geçerek, en son başta Brezilya olmak üzere Latin Amerika'da
patlamıştır. Şimdi bu krizin seyrini kısaca ülkeler bazında inceleyelim.
– Japonya
Bilindiği üzere, 1985-1988 yılları arasında, Japon Ekonomisi'nde hisse
senetleri ve gayrimenkul fiyatlarında sun'i bir yükseliş olmuştur.
Bubble Economy (Köpük Ekonomisi) diye tanımlanan bu dönemde,
özellikle inşaat ve toplu konut sektöründe yapılan yatırımlara,
Japon Ticari Bankaları tarafından yüksek faizlerle, neredeyse sınırsız
miktarda, krediler açılmıştır. Köpük (bubble) 1990 yılında sönmeye
başlarken, ekonomideki talep ve satınalma gücünün azalmasını müteakip
inşaat firmaları aldıkları kredileri geri ödeyememişlerdir. Kredilerini,
ipoteklerin icra yoluyla tahsil etmek isteyen bankaların elinde % 66
oranında değer kaybına uğramış, gayrimenkul mülkiyeti kalmıştır.
Bu kayıp, bankaların bilançosunda tahsil edilemeyen borçlar (Bad Debts)
olarak muhasebeleştirilmiş ve bu durumda da Bankaların BIS Regulations'ı
uyarınca kredi verme imkanları azalmıştır. Böylece Japon Bankacılık
sisteminde Japonca adıyla "JUSEN" diye anılan kriz ortaya çıkmıştır.
Tahsil edilemeyen kredilerin (Batık Kredilerin) tutarı S&P tarafından
$. 1.250 trilyon olarak telaffuz edilirken, bu rakam Japon Maliye
Bakanlığınca $. 725 milyar olarak ifade edilmektedir. Kamu ve özel
sektör olarak Dünya Ekonomisi'nin ihtiyaç duyduğu finansmanın % 35'ini
sağlayan Japon Sermaye Piyasası'nın birdenbire felç olması, dünyadaki
kredi talebinin karşılanmasında son derece ciddi sorunların doğmasına
neden olmuştur. Dünyada uygulanan projelerin finansman yükünün diğer
ülke bankalarının omuzuna yüklenmesi, faizleri anormal ölçülerde arttırmış,
böylece birçok proje finansman yokluğundan gerçekleştirilemez hale
düşmüştür. Bu durum global reel ekonomide menfi yönde kendini
göstermeye başlamıştır.
– Güneydoğu Asya Ülkeleri:
Japonya'daki Jusen Krizi, akabinde Güney Kore, Çin, Endenozya,
Malezya ve kısmen de olsa Filipinler gibi Güneydoğu Asya Ülkelerine
yansımıştır. Ülkeler kısa sürede "raiting" lerini kaybetmişler, bunun
ekonomik ve büyük ölçüde de psikolojik etkisi sonucu, yabancı yatırımcılar
bu ülkelerdeki portföylerini boşaltmışlar ve borsalar çöküşe uğramıştır.
Doğu Asya Ülkeleri'nde izlenen krizin diğer bir nedeni de Büyük ve Orta
Çaplı Şirketlerin yüksek miktarlardaki kısa vadeli dış borçlarından
kaynaklanmıştır.
– Rusya:
1988 yılında SSCB'nin dağılmasını müteakip Rusya, kapitalist sisteme
geçmeyi bir türlü başaramamıştır. Öncelikle bankcılık sektörünü çağdaş
ölçülerde tesis edememiş, ülkede yerli ve yabancı 2500 bankanın
kurulmasına izin verilmiş, ancak hiçbiri başarıyı yakalayamamış, dış
transferler gerçekleşmemiş, projeler durmuş, dış borç stoku idare
edilemez hale gelmiş, ve ekonomideki olumsuz gelişmelere bir de
Yeltsin Yönetimi
'nin başarısızlığı ve yaygın yolsuzlukların "corraption"
hüküm sürmesi eklenince, doğudan gelen kriz Rusya'da aradığı en
güzel ortamı bulmuş ve neticede ülkede resmen moratoryum ilan edilmiştir.
– Brezilya ve Diğer Latin Ülkeleri:
Brezilya, uzun zamandan beri eritemediği dış borç stoku, halkının tüketim
saikinin azalmaması, özelleştirmedeki başarısızlığı, ticari bankaların
yüksek mertebelerdeki kısa vadeli dış borçları, idari ve yasal kararların
alınamaması, siyasi istikrarsızlık vs. gibi faktörler ile Global Krize kısa
zamanda davetiye çıkartmıştır. Bu gelişmelerin doğal sonucu olarak,
ekomi de aniden çöküşe uğramıştır. Brezilya Ekonomi'sinde yaşanan
olumsuz gelişmeler, süratle uluslararası mali piyasaları alarma geçirmiş
ve bankalar Brezilya ile aynı kategoride olan ülkelere kredi verme
işlemlerini askıya almıştır. Nitekim, Brezilyada yaşanan kriz diğer
Latin Ülkeleri'nde de seyrini sürdürürken, ticari bankaların son
kararlarından onlar da nasiplerini almışlardır.
3- Global Krizin Türkiye'ye etkisi:
Global Krizin başgösterdiği bu yılın ilk çeğreğinde, Yılmaz Hükümeti'nin
bir anlamda IMF'nin de kefaletiyle iç ve dış piyasalarda yarattığı güven,
ayrıca, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı ve T.C.Merkez Bankası
arasında sağlanan uyumla ekonomik program ve politikalarda öngörülen
hedeflerin tutturulması sonucu, Global Kriz'in ülkemizdeki etkisi
başlangıçta pek şiddetli olmamıştır. Bunu 1998 Ekim ayının ortasına
kadar İMKB'nin yükselen endekslerinde ve ekonominin diğer
göstergelerinden kolayca anlamak mümkündür.
Yine 1998 yılının başından itibaren hükümetin başta enerji ve ulaştırma
sektörlerinde uluslararası ihaleye çıkarttığı projelerin özel sektör nezdinde
yarattığı heyecan ve özelleştirmede kaydedilen birkaç başarılı uygulama,
Global Kriz'i ilk aylarında Türkiye'de psikolojik olarak hissettirmemiştir.
Ancak, kriz kıvılcımının güneydoğu Asya Ülkelerinden sıçrayıp Rusya'da
şiddetle yangına dönüşmesi ve bu meyanda Rusya ile olan jeo-politik
konumu ve bilinen kayıt dışı ticari ilişkileri (Bavul Ticareti) itibariyle
Türkiye'nin durumu, dış finans kurumları nezdinde psikolojik bir tedirginlik
yaratmıştır. Nitekim, Rusya'nın Moratoryum ilan ettiği hafta, Yabancı
Yatırımcılar IMKB'den $.600 milyon civarında bir portföy boşaltmışlardır.
Ancak bir ay sonra psikolojik etkiyle kaçan para, reel ekonomideki
istikrara bağlı olarak geri dönmeye başlamış ve borsa kendini toparlamıştır.
Ne var ki, Ağustos ayından itibaren erken seçim spekülasyonları ve
hükümet düşürme operasyonlarının son derece sorumsuzca
Parlementonun gündemini işkal etmesini müteakip, Global Kriz resmi
davetini Türkiye'den de almıştır. Piyasalarda şiddetli bir güvensizlik
ortamının hakim olmasıyle, Türk Ekonomisi'nin dinamosu olan
Özel Sektör, yatırım yapma riskine girememiş, borsa süratle inişe
geçmiş, endeks 1650 seviyelerine kadar düşmüştür. Dış finans
kuruluşları, Türkiye'yi çok riskli görmelerine bağlı olarak kredi faiz
hadlerini "spread" LIBOR+ 20 oranlarına kadar yükseltmiş ve dış kredi
sağlanması da hemen hemen imkansız hale gelmiştir. Böylece,
gerçek ekonomik kriz 1998 Kasım ayının başından itibaren Türkiye'ye
çok ciddi boyutlarda yerleşmiştir. Burada üzerinde ciddi olarak durulması
gereken konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yazımda zaman zaman
"reel ekonomi" ve "psikolojik etki" diye iki kavramı sık sık telaffuz ettim.
Bu kavramlar, bir sistem üzerindeki etkisi bakımından gerçekten
son derece önemli unsurlardır. Nasıl ki, fiziki yapısı itibariyle sapasağlam
olup, ancak psikolojik olarak çöküntü içinde bulunan bir insan başarıyı
yakalayamıyorsa, ülke ekonomileri de aynı semptomları
taşıyabilmektedirler. Piyasalardaki psikolojik etki porföy yatırımlarında
kendini daha çabuk göstermektedir. Şöyle ki, Tokyo Borsası'nın sabah
seansına giren bir yatırımcı, öğleden sonra çıkarak, aynı gün Singapur
veya diğer Körfez Borsalarına transfer edip, oradan Londra, daha sonra
da New York Borsasına geçebilmektedir. Bu tür işlemler fiilen
yapılagelmektedir. Ancak, bu güzergah üzerindeki, herhangi bir borsa
hakkında yaratılan menfi spekülasyon, yatırımcının o ülkeyi by-pass
ederek geçmesine sebep olabilir. Veya bunun tersi de mümkün olup,
yatırımcı, güzergah üzerindeki bir borsada daha uzun süre mola verebilir.
Burada söz konusu olan daha ziyade psikolojik etkidir.
İşte Türk Ekonomisi'nin bugünki hali' Ülkemiz için birçok hayati önem
arzeden yasalar çıkartılmış, devlet aktif çalışır hale getirilmiş, yolsuzlukların
üzerine gidilmiş vs, vs. Öte yandan global krize rağmen, enflasyon
% 90 lardan % 60'ın altına çekilmiş, TCMB rezervleri tarihin en yüksek
rekoruna ulaşmış, dış ticarette belli bir canlanma ve ödemeler dengesinde
iyileşme, işsizlik oranında kısmen de olsa azalma kaydedilmiş,
GSMH artmış, vel hasıl milli ekonomi ciddi ölçülerde rayına oturtulmuşken,
yani reel ekonomi büyük ölçüde sağlığına kavuşmuşken, siyasi
istikrarsızlığın yarattığı psikolojik etki, insan oğlunda olduğu gibi,
ülkenin ekonomisini çöküntü içine sokmuştur. Ancak, ülkemizde
yaşanan bu olumsuzluklara rağmen, Dünya Bankası'nın hazırladığı
"Küresel Ekonomik Beklentiler ve Gelişmekte Olan Ülkeler"
başlıklı raporunda, gelişmekte olan 36 ülke arasında Türkiye'nin
en iyi ülke olduğu ilan edilmektedir.
4- Global Kriz Nezaman Sona Erecek ?
Bu sorunun cevabını vermek kolay olmamakla birlikte tahminler odur ki,
Global kriz ortaya çıktığı noktadan, yani Japonya'dan itibaren düzelmeye
başlayacaktır. Nitekim, Japon Bankacılık sistemine getirilen yeni yasalar
ve yeni kurumlar ile Bankacılık Sektörünün denetimi siyasi otoritenin
etkisinden kurtulmuş, bu meyanda bankalara bütçeden $.680 milyonluk
kaynak aktarılmış, iktidardaki Obuchi Hükümeti tarafından ekonomik
canlandırma "stimulus package" paketlerinin peş peşe açılmasiyle kamu
yatırımları arttırılmış ve ekonomide yeniden canlılık kazanmaya başlanmıştır.
Ancak bu arada, 1998 yılı için % 1.8 olarak öngörülen kalkınma hızı,
yaşanan kriz sonucu % – 1.9 olarak Japon Planlama Bakanlığı tarafından
revize edilmiştir. Japon Ekonomisi'ndeki istikrarın kendisini kısa sürede
Asya'da hissettirmesi beklenmektedir. Ancak Rusya'nın geleceği
hakkında kısa sürede olumlu bir gelişme beklemek hayalcilik olur.
Avrupa ülkelerinde yukarıda da vurgulandığı üzere faiz hadleri aşağıya
çekilmek suretiyle krediler cazip hale getirilmiştir. Böylece yatırım
saikinin canlanması beklenmektedir. Brezilya ve diğer Latin ülkelerine
IMF ve IBRD elini uzatmış bulunmaktadır.
Tabii ki, bahsedilen tüm iyi gelişmelerin ve beklentilerin yanında ABD
Ekonomisinin son
50 yıl içinde kaydetmiş olduğu başarıyı ihmal etmek
mümkün değildir. Gerçekten de, global ekonominin yönetiminde ABD
Ekonomisi'nin yönlendirici rolü kesinlikle inkar edilemez. Bütçe açığının
kapatıldığı, hatta $ 70 miyarlık fazlalığın kaydedildiği ve işsizlikte
% 4.4 gibi son 28 yılın en küçük oranının yakalandığı, faizlerin düşerek
borsanın parladığı bir ABD Ekonomisi'nin global ekonomiye olumlu
etkisi kaçınılmazdır.
Dış dünyadaki bu olumlu gelişmelerin etkisinin 1999 Ocak ayından
itibaren görünmesi beklenmektedir. Türkiye'deki iyileşme ise, kesinlikle
istikrarlı bir hükümetin kurulmasını müteakip bir kaç ay içinde
olabilecektir. Erken seçimlerin 1999 Nisan ayında gerçekleşmesi ve
istikrarlı bir hükümetin kurulması halinde Türk Ekonomisi'ndeki
iyileşmenin Temmuz-Ağustos aylarından itibaren başlaması beklenebilir.
Aslında dış dünyanın bizden beklentisi de budur. Ancak, içeride ve
dışarıda beklenen böyle bir hükümetin iş başına ne zaman geleceğini
sizlerin takdirine bırakıyorum.
Saygılarımla.
KAYNAKÇA:
1- Nomura Securities International Finance Department (1998 Temmuz-
Aralık Haftalık Raporları).
2- IMKB 1998 Ekim Ayı itibariyle Aylık kapanış Değerleri.
3- George SOROS "Global Economy".
4- Thompson Bank Watch Güneydoğu Asya Ülkekeleri 1998 Değerlendirme
Raporları.
5- Financial Times Günlük Gazetesi.
6- T.C. Tokyo Büyüelçiliği Ekonomi Başmüşavirliği " Japon
Bankalarındaki Batık Krediler Sorunu ve Çözüm Arayışları".
Yazar Hakkında Kısa Bilgi:
Bülent Payaslıoğlu, uzun yıllar Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarında devlet görevi yapmış bir ekonomisttir. Toplam 10 yıl Japonya, İtalya ve ABD de ülkemizi ekonomik alanda en üst düzeyde temsil etmiştir. Emekli olmadan önce son görevi Hazine Müsteşarlığı Genel Müdür
Yardımcılığıdır. Halen kendi özel şirketinde ekonomik danışmanlık
hizmetleri vermektedir.
ANTRAK Notu :
Gazetemizde bundan sonra her ay değişik bir konu ve konuk yazar
köşemiz olacaktır. İlk konuğumuz, ekonomi alanından bizlere değerli
bilgiler sunan Bülent Payaslıoğlu'na teşekkür ederiz.
Globalizasyon kelimesinin altında iletişim yatmaktadır, ne kadar iletişim,
o kadar küreselleşme. İnsanlar Internet sayesinde birbirine daha çok
kilitlendikçe ekonomiler, kültürler, eğlenceler de birbirine bir o kadar
kilitlenmekte. Dünyanın sayılı ekonomi dehalarından biri kabul edilen
Peter F. Drucker "Yeni Gerçekler" adlı kitabında buna güzel bir açıklama
getirmiş. "Bugünkü ekonomik olayları açıklayabilmek eskisi kadar
kolay değildir. Çünkü ekonomi küreselleştikçe parametreleri artmakta ve
hiç beklenmeyen, hesaba katılmayacak değişkenler çok önemli olaylara
neden olabilmektedir. Amazon'da kanat çırpan bir kelebeğin kanatlarından
çıkan rüzgarın New York'da fırtınaya dönüşmesidir bu olay ve kısaca
"Kelebek Etkisi" denilmektedir."
Bugünkü iletişim altyapısında meydana gelen değişimler olayların
etkilerini de yanımıza taşımaktadır. Üstelik bunu çok iyi kullanıp,
spekülasyonlar ile para kazanan bir grup insan türemiştir.
Elektronik sektörünü yakın takip eden amatör arkadaşlarımıza
bununla ilgili bir olayı hatırlatmak isteriz. Yaklaşık 3 sene önce
uzak doğu'da bilgisayar belleği üreten bir fabrikanın yanmasıyla
aniden bellek fiyatları 2-3 kat artmıştı. Henüz bellek sıkıntısı dahi
başlamadan fabrikanın yanma haberi bu fiyatların yükselmesine
yetmiş ve olay bazı spekülatörler tarafından abartılarak suni olarak
yükseltilmişti. Şimdi olaya yakından bakalım; belki fabrikada yangın
çıkan gece bekçi evinde karısı ile tartıştı ve alkol alarak işine geldi.
Bu nedenle gözünden kaçan küçük bir hata da fabrikanın yanmasına
neden oldu. Sonuç 1 haftada bellek fiyatları suni olarak 2-3 kat arttı.
Şimdi hiç birimiz, bizden binlerce kilometre uzakta bir evde meydana
gelen aile kavgasına "bana ne" diyemiyorsunuz. İşte bu olay kelebek
etkisidir. İletişimin bize sunduğu küreselleşmenin yanında gelen ve
içmek zorunda olduğumuz acı ilaçtır. "Yeni Gerçekler" kitabının yazılma
tarihi 1989 yılıdır. Yaklaşık 10 yıl önce insanlığın gelişimi ve karşılaşacağı
zorluklar tahmin edilmiştir. Küreselleşmenin her geçen gün daha da arttığı
bir ortamda bizler de kendi tahminlerimizi şimdiden yapalım.
Hatta bu süreyi 5 yıla indirelim ve sonunda en doğru tahmin yapan
okurumuza bir hediye verelim. Ne dersiniz, sizce Internet nerede olacak,
yada olacak mı? Gelişen iletişim teknolojileri amatör telsizciliğe
ne şekilde etki edecek?
Saygılarımızla,
Mutlu Payaslıoğlu (TA2GW)