İnegöl Telsiz Radyo Amatörleri Derneği
Amatörce bir çabanın öyküsünü okumak istiyorsanız bunu kaçırmayın. Amatör arkadaşlarımızın rölelerini kurmaya çalışırken yaşadıkları sizleri anılarınızda bir geziye çıkartacak… Bu sayımızda üçüncü ve son bölümünü yayınlıyoruz.
Sevgili arkadaşlarım, malumunuz epeyce uzun sayılabilecek bir tatile girmiştik ve ben de bazı dostlarımız gibi tam manasıyla tembellik ediyordum ki, amanın o'da ne! gelen bir e-posta hayallerimi yıktı gitti, Sevgili editörümüz B. Çubukcu "gönderin şu yazılarınızı artık, uyanın tatil bitti" diye ikaz etmek zorunda kalmıştı. Bu vesile ile hepinizin geçmiş Ramazan Bayramınızı ve Yeni Yılınızı kutluyorum.
İkinci bölümde röleyi şu anda çalıştığı yere çıkarabilmek için yaptığımız çalışmaları anlatmıştım ve hatırlarsanız bir türlü başarılı olamamıştık. Bu son bölümde kalan hikayeyi mümkün olduğunca kısa aktarmaya çalışacağım, ilginize ve sabrınıza şimdiden teşekkürler.
-Arkadaş biz bu işi N'apcaz etcez yapcaz ! Bunun başka alternatifi yok, işte o kadar..
-Yav sevgili kardeşim iyi güzel de bak biz daha önce 2-3 kere denedik, emdiğimiz süt burnumuzdan geldi, öyle n'apcaz etcezle olmuyor, kimimiz kalp krizi geçirmeye başladı, kimimiz solunum yetmezliğinden gidiyordu, valla otların, taşların üstünde yarım saatten fazla yattık kaldık anca kendimize geldik ve usulca geri dönüp geldik, bilmiyon mu sanki!, Kaç kere anlattım…
-Tamam,olsun, bak şimdi malzemeleri filan ne varsa biz çıkaracağız, sen hiç dert etme, ama bu kış gelmeden işi bitirmemiz lazım.
-Ey güzel Allah'ım, sen insanlara akıl fikir dağıtırken bizim bu grup nerelerdeymiş acaba? Peki, tamam, madem ısrar ediyorsunuz ama peşin peşin söyliyeyim ben ağır yük filan taşıyamıyorum haberiniz olsun, malzemeleri oraya çıkarabilmek için en az 14-15 kişi gerekiyor ona göre, anlaştık mı?
-Heee heyyyyy, adam işi sorun değil ayarladık, 12 kişi yetmez mi, ne yapmamız gerekiyorsa planlayalım, sen hiç canını sıkma.
-Tamam, benden günah gitti, ne demişler "El'le gelen düğün bayram". Öyleyse yeniden bir planlama yapalım, Bakın şimdi tepeye kulübe filan yapmaya uğraşmıycaz, hem çok zor hem de bu yaz internetten haberleştiğim bir Amerikalı radyo amatörünün (Dave Metz WA0AUQ) verdiği fikir çok mantıklı geldi, adamlar kuzey Amerika'da 3000-4000 metrelik dağlarda denemişler ve yıllardır sorunsuz çalışıyormuş, yani netice itibariyle Amerika'yı bir daha keşfetmeye gerek yok di'mi ama? Hem koskoca Amerika'da bunu denemişler yani, kısaca yapılacak işlem şu; toprağı 1.5-2 metre kadar kazıp bütün malzemeyi uygun bir biçimde, sudan filan koruyarak toprağın altına gömüyon, hem sistem korunuyo hem de toprağın altında sıcaklık değişimi yeryüzündeki kadar çok olmadığı için neredeyse sabit sıcaklıkta çalıştırmış oluyon, böylece sıcaklık değişimine duyarlı olan duplexer da ayarlarında önemli bir değişiklik olmadan çalışabiliyo, asıl önemlisi bi ton malzeme çıkarmak zorunda kalmıyon!! Hi hooo, evet beyler ne diyosunuz? Neyse izdiham yapmayın, tebrikleri sonra kabul ederim :-))…
Bu konuşmalar Ağustos 2000'de yapılmıştı yanlış hatırlamıyorsam, neyse gerekli olan malzeme listesini yaptık;
1 adet 6 m. boyunda,
7-8 cm çapında,
2 mm et kalınlığına sahip galveniz boru,
1 adet 3 m boyunda etli galveniz boru,
20 m. çelik tel, kelepçeler,
120-130 cm yüksekliğinde ve
60-70 cm çapında, kimyasal maddeleri taşımak için üretilmiş kalın plastikten bir bidon.
Derken hepsini temin ettik ve o hafta sonu Cumartesi sabahı röleyi geçici çalıştırdığımız yerden söküp İnegöl'de buluşmak üzere sözleştik. Cumartesi sabah yola çıktım ta3ccu Sedat da İnegöl'den hareket etti ve birlikte röleyi söküp İnegöl'e geldik.
Röleyi sökmek için gittiğimizde Kandilli Rasathanesi'nin deprem tespit cihazının bakımını yapmak için gelmiş biri Japon diğerleri Boğaziçi Üniversitesi hocası ve görevlisi olan arkadaşlarla bir de resim çektirmiştik.
O gün gece saat 24:00'e kadar ta3ay Ahmet'in oto kaporta dükkanında kule ve üzerine tutturulacak ekipmanın bağlantılarını modüler olacak şekilde yaptık. Pazar sabahı erkenden kalktığımızda Ahmet -gözlerimi elektrik kaynağına aldırmışım, ufff filan diyordu, baktım gözleri kıpkırmızı, düşündüm de gece çalışırken (kaynak işinin çoğunu Sedat yapmıştı ve Ahmet de yardımcı olmuştu) TA3CCU – Şimdi şu kaynağa iyi bakın gözleriniz yeşil olur, diyordu. Allah Allah peki niye kırmızı olmuştu! Durun Ahmet'e uyguladığımız işkence bitti mi sanıyorsunuz? Hi hi hi,
-Ahmet'ciğim bu durumda yapılacak iyi bir tedavi biliyorum, sen bana küçük bir parça limon ver bakalım, tamammm şimdi kıpırdamadan dur, hoooopppp işte bitti derken her iki gözüne de bir kaç damla limon suyu, oooooo maşallah gözler oldu cam gibi, haydi şimdi malzemeleri yükleyip yola çıkalım.
Malzemelerimizi Sedat'ın 8 tekerli Ford kamyonuna yükledik ama bakıyorum çevrede öyle 12 kişi filan yok gibi geliyor.
-Beyler durun şimdi bi sayım yapcam ya ben hepinizi göremiyom ya da sayı saymayı bilmiyom; 3AY-Ahmet, 3CCU-Sedat, 3CF-Cemalettin, Sedat'ın arkadaşı YUSUF ve bi de ben kaç kişi oldu onbir mi yoksa oniki mi?
-Ehemmm, gulp, şey yani valla gelcem diye söz verenlerden bazıları şeytti de fakat yolda Cerrah'tan gelecek arkadaşlar da var haberin olsun.
Neyse harekete geçtik, Cerrah kasabasından geçerken ALİ isminde bir arkadaş ve 8-9 yaşlarındaki oğlu MUSTAFA da bize katıldı, hava gayet güzel, yol fena sayılmaz derken yaklaşık 1,5 saat sonra arabanın gidebileceği uç noktaya ulaştık, YAYLA evleri.
Soldan sağa: Orada tanıştığımız Çoban arkadaşımız, YUSUF, Mehmet(ta3dg), ALİ, Sedat(ta3ccu), Cemalettin(ta3cf) ve oturan Ahmet(ta3ay)
Burada karşılaştığımız Çoban ile biraz sohbet edip dinlendikten sonra yükler paylaşıldı (en hafif parça bana düştü, güneş paneli ve röle) ve başladık tırmanmaya.
Önümüzde geçilecek bir ormanlık arazi var (yukarıdaki resimde arka planda gözüküyor) ve oldukça sık bitki örtüsüne sahip, üstelik bir de bayır çıkılıyor,ayağınız takılır, çalılar yüzünüze çarpar yani epey zahmetli oluyor. Fakat yolun başındayız ya hiç kimse şikayetçi değil, 2-3 defa bir kaç dakikalık mola verdikten sonra ormanın sonuna doğru grupta kopmalar başladı, yükü fazla olanlar geride kalmaya başladılar.
Ormanlık bölgenin bitiminde ALİ ile beraber dinleniyoruz, sağa yukarıya doğru tırmanacağız, yanımda yerde röle ve önümde güneş paneli. Bakmayın böyle durduğumuza valla 5 dakika oturduktan sonra anca nefesim döndü.
-Eee, "hadi bakalım yolcu yolunda gerek" dedikten sonra tırmanmaya devam, resimde de görüldüğü gibi zeminin çoğu yerinde bodur çalılar yürümeyi güçleştiriyor ama daha önceden çıktığımız için antrenmanlı sayılırız.
Yayla evlerinden saat 09:50 gibi başlayan yürüyüşü saat 12:30 sularında grup öncüsü olarak tamamladım ama inanın yorgunluktan dizlerim titriyordu, bir de ağır yüklerle yürümeye çalışan arkadaşlarımı düşündüm! Bu arada Ali'nin ufak tefek oğlu Mustafa bile 2-3 tane mont ve bir piknik tüpü taşımaktaydı, vallahi bravo çocuğa.
Tepeye çıkar çıkmaz biraz nefeslendikten sonra ilk işim makinayı kurup kendimin fotoğrafını çekmek oldu, resmin solunda yerde görülen küflenmiş çerçeveler önceki sene katır kiralayıp taşıttırdığımız malzemelerdir ve arka planda İnegöl ovası tam seçilmese de hayal meyal görülüyor.
Malzemelerin bir kısmı taşınmış, bir kısmı taşınıyor, iyi güzel de ben n'apıyom yav!! Yerde yatan anten direğinin uzun parçası, ayrıca alttaki resmin sağ tarafında plastik varilimizi de görebilirsiniz.
Benden yarım saat sonra diğerleri gelmeye başladı, Cemalettin, Ali, Yusuf, Mustafa fakat galveniz boruları, aküyü filan taşımakta olan Ahmet ile Sedat malzemenin bir kısmını yolda bıraktıkları için tekrar indiler ve her şeyin taşınması saat 15:30-16:00 sularında ancak tamamlanabildi. Bu çalışmada insanoğlunun azminin neleri başarabileceğine şahit oldum, halleri görülmeye değerdi, sürüne sürüne gelen müstemleke askerleri gibi.
Malzemelerin bir kısmı çıktıktan sonra bi taraftan da iş yürüsün dedik ve Cemalettin-ta3cf (elinde kazma olan) ile Yusuf başladılar çukur kazmaya, yarım saat sonra gidip baktım ve -Ooooooo, yav bi sattir 15-20 cm mi kazdınız yani :( deyip aldım kazmayı vurdum yere fakat o da ne kazma aynı hızla yukarıya, anlayacağınız zemin kaya, sert mi sert, usturuplu vurursanız ufak ufak parçalar kopartılabiliyor, -eveeett, arkadaşlar siz alın kazmanızı devam edin ben diğerlerine bi bakayım, başlarına bi şey gelmesin….
Bu 3 resimde anten direğini dikip antenleri ve güneş panelini bağladıktan sonraki durumu gösteriyor. Attaki resme dikkatli bakarsanız ön planda Sedat'ın yemek hazırlıklarını görebilirsiniz.
Artık çalışmanın sonlarına yaklaştık, mekanik işler bitti sayılır, sadece bidonu yerine koyup cihaz ve dupleksır'ı yerleştireceğiz, oldukça rahatlamış bir haldeyiz.
Bi ara uzaktan baktım -Allah Allah, n'oldu bunlara yahu, besbelli dua ediyorlar, Amin..
Plastik bidon üzerinde ufak tefek estetik operasyon yapılmakta, istediğimiz çukuru kazamadığımız için yarısı yukarıda kaldı ama ne yapalım başka da çaremiz yoktu, vakit geçiyor akşam olmak üzere, yavaştan bir esinti başladı iyiye alâmet değil. Malzemeleri yerleştirdikten sonra bidonun üzerine 2m x 2m boyutlarında kalınca bir naylon örtüp her tarafını taşlarla güzelce kapattık.
VE İŞTE FİNAL
İşlem tamam, yüzümüzden herşey belli oluyor zaten, soldan sağa: Cemalettin-ta3cf, Ahmet-ta3ay, Sedat-ta3ccu, Yusuf, Mehmet-ta3dg ve küçük dostumuz Mustafa.
TX Anteninin yere yakın durduğuna bakmayın,yerden 4 m yukarıda.
Evet sevgili Radyo Amatörü arkadaşlarım, biz röleyi çalıştırıp bir iki ayar yapıncaya kadar güneş battı, soğuk ve sert bir rüzgar esmeye başladı,inanın yaz günü titredik, dönüş yolculuğu daha da zor oldu, karanlıkta bastığınız yer görülmüyor,şahsen ben 4 kere kayıp düştüm, kezâ arkadaşlarım da fakat arabanın yanına indiğimizde rölede İstanbul, Tekirdağ, Eskişehir, Bursa, Kütahya, Sakarya istasyonlarının heyecanlı ve mutlu görüşmelerini duyduğumuzda ne yorgunluk kaldı ne üzüntü, hedefimiz DX bir röle kurmaktı ve amaca uygun bir mevki bulup en azından denemeye başlamıştık işte, yaşasın..
O günden bu yana röle 3 kere kapandı, her seferinde değişik bir sebepten dolayı, sigorta atması filan ama son defasında oldukça ciddi bir durum vardı, kule olarak kullanılan kalın boru S şeklinde bükülmüş ve antenin uçları yere çarptığı için fiber kısımlar dipten kırılmıştı, ta3ay ve ta3ccu çıkıp geçici iyileştirme yaptılar ve bir hafta sonra birlikte tekrar çıktık, ayrıca Necdet-TA3AL ve Tuncay-TA3CGO da bizimleydi, yanımızda yeni bir boru ve ilave 3 gergi yapmak için çelik tel, anten vs. de vardı fakat akşama kadar işimizi bitirip sistemi çalıştıramadık, anten kablosunun değişmesi gerekiyordu, yanımızda yoktu, bazı aksilikler oldu derken bıraktık indik Daha sonra 3ay ve 3ccu tekrar çıkıp gerekli değişikliği yaptılar ve sistem şu anda çalışıyor. TX anteni homemade ile değiştirildiği için biraz güç kaybı oluştu, daha önce 5-6 sinyal duyanlar 1-2 sinyal duymaya başladılar. Ayrıca kuleye takılan bir ampulün sürekli enerji harcaması yüzünden, akü voltajı belli bir seviyenin altına inince sistem kendiliğinden kapanıyor ve gerekli enerji depolandığında açılıyor, yani halâ bazı aksaklıklar var fakat dediğim gibi, bu kış en azından mevkiyi test etmiş olacağız ve önümüzdeki bahar çok daha iyi hale getirebiliriz.
Bütün bu çalışmalara başından beri maddi, manevi destek veren bir arkadaşımızdan bahsetmeden geçemeyeceğim, hatta yaz tatili için geldiğinde sistem susmuştu da birlikte çıkmıştık, sevgili arkadaşımız Nurettin -ta3ccn, elinden gelen fedakarlığı hala gösteriyorsun, teşekkürler.
Son olarak bu bir hobidir, birbirimizi tanımamıza, yardımlaşma duygumuzu güçlendirmemize, kendimizi farklı alanlarda geliştirip, eğitmemize vasıta olmaktadır, zaman zaman istemediğimiz, üzücü durumlarla karşılaşsak da, haksızlığa uğradığımız duygusuna kapılsak da hiç önemi yok ne kendimizi ne de başkalarını yıpratmaya bence gerek yok, neticede hepimiz insanız, insan gibi yaşamak istiyoruz, tahammüllü olmayı da başarmalıyız. Bu hikayede el birliği ile neler yapılabileceğini anlatmaya çalıştım, hikayede adı geçen-geçmeyen, az ya da çok katkıda bulunan bütün arkadaşlarıma yürekten teşekkürler, sevgiler, saygılar.
Herşey gönlünüzce olsun gönül dostları amatörler. 31 Aralık 2000 – 22:50 / Gemlik
Not:Sevgili ANTRAK Gazete ilgilileri, sizlere de ayrıca teşekkürler, sevgiler.