Işık Bodur’u (TA2EX) Kaybettik
Üyemiz Işık Bodur’u 12 Ekim 2022’de kaybettik. Cenazesi 13 Ekim 2022’de Karşıyaka Mezarlığında toprağa verildi.
Işık Hakkında anılarımızı yazdık. Aşağıda okuyabilirsiniz.
Işık ile Antrak aracılıyla yaklaşık 30-35 sene önce tanıştım. İçel sokaktaki lokalimize yakın bir işyeri vardı. Hatta ofisinden Antrak’ın girişini görürdü. O da kalkar, gelirdi Antrak lokaline. Elektrik Elektronik Mühendisiydi. Telsiz ile ilgili projeler yapardı. Skada projesi yapıp, uzaktan elektrik trafolarının kontrolü ve devreye alınıp, çıkartılmasını sağlayan bir sistem yapmıştı. Yine taksi çağırmak için her yerde gördüğünüz direklere, ağaçlara iliştirilmiş, üzerlerinde küçük bir anten olan taksi çağırma cihazlarını ve alıcılarını da bir süre üretmişti. Yine büyük elektronik fabrikaları tarafından üretilip, ülkenin her yerinde kullanılan telsiz anons sistemlerini de tek başına tasarlayıp üretimini yapmıştı. Amatör telsiz ile de ilgisi hiç bitmemişti. En son Barbarosun tasarladığı HF cihazlar ile ilgili konuşmuştum kendisiyle. Bana yapmak istediğini incelediğini söylemişti. Çok kıvrak zekası vardı. Muzipti. Arkadaşlarına şakalar yapardı. Hele bir tanesi var ki hala aklımda ama burada anlatmak istemiyorum. :)
Işık iyi bir Antrak üyesiydi. Huzur içinde olsun.
Burçak Çubukçu
Oldukça uzun bir zaman önce TA2CIP Ahmet Sönmez, TA2EX Işık Bodur ve TA2COH Burhanettin Al aynı binada meskun idiler. Burhan ofis olarak kullanıyordu ama genellikle GOP’taki bilinen noktada olurdu. Hafta sonları, Uzun Ahmet Silverado da değilse o da apartman toplantısı kılıklı buluşmalara katılır, Işık’ın dairede muhteşem baharat kokulu ama ne olduğu pek belli olmayan güzel şeyler eşliğinde birkaç drink alınırdı. Işık her zaman o kadar içten davet ederdi ki kırmak mümkün değildi. Yumuşak tonda konuşması, güler yüzlülüğü ve insana değer vermesiydi belki de onu reddedilmez kılan. Biraz da kilosu vardı tabii, merdivenli ortamlar sıkıntı olabiliyordu, o yüzden genellikle kendisi misafir çağırmayı tercih ediyordu. Ama derneğe gelmekten hiç kaçmadı. Hele de rica edip bir konuda sunum yapmasını ya da konu anlatmasını isteyeni kırdığını hiç gören olmamıştır herhalde.
Bir de müzik sevdası vardı pek ortalarda dolanmayan. Ama salonda hep bir gitar ve org el altındaydı. Becerebilen herkes icraat yapabilirdi.
Değişik tatlardan hoşlandığını biliyorum, çünkü hiç bilmediğim birkaç şeyi onun mutfağında tattım. Mesela karides cipsi. Üç dakikada kocaman bir kase doldurup biranın yanına koyuverirdi.
Sonra sırasını tam bilmiyorum ama Işık Yaşamkent tarafına, Burhan Esat’a doğru, Uzun Ahmet Gümüşlük Silveradoya taşındılar o binadan. O kadar kaliteyi kaldıramamış olsa gerek hafif hafif çatlayıp bel vermeye başlamıştı bina.
Küçük bahçeli iki katlı bir evde oturdu bir süre, köpecik de vardı tabi. Sonra annesinin rahatsızlığı falan bahane oldu tekrar şehre döndü. Ama çok kısa sürede birkaç rahatsızlık geçirdi, hastanede yattı, mikrop kaptı vs. Annesini kaybetti. Uzun süre yüz yüze görüşemedik ama telefonlaştık hep. Hatta “Hans hala toroidleri gödermediyse bende birkaç tane var, sana vereyim onları” diye aramıştı. Son konuşmamızmış. Bilemiyor ki insan. Ama bildiğimiz bir şey var, o da insan eserleriyle yaşıyor. İşte Işık bize bunu bıraktı. Öyle bir Işık bıraktı ki, taşıyan eller değişse bile taşınan Işık hiç değişmiyor.
Huzurla uyu Işık Kardeşim.
Sümer İdil
IŞIK İÇİN…
Derneği tanıdım, önce avukatlığını yaptım.
Ali başkandı, paramız yok dedi, Kabul ettim ve mal sahibi teyzenin açtığı tahliye davasını reddettirdim.
Dernektekilerin (Ufuk abi hariç ) gözüne girince Ahmet Sönmez davet etti, Ufuk abinin döneminde
zorlukla derneğe girdim.
Tahir abiyi tanıştırdılar, sonra Işık kendini tanıştırdı (benim bürom yakın diye tarif etti)
Dikkat ettim- Tanrı gecinden versin Ali hariç -ismi geçenlerin hepsi aramızdan ayrılmış.
O dönem ben sürekli basket oynuyorum arkadaşlarımla. Işık da oynamak istedi, kilosuna bakınca ihtimal
vermedim ama ısrar etti ve geldi. Aynı akşam ayağı aksak bir arkadaşım da (Mehmet) oynamakta ısrar
edince eski kadro bana biraz manidar baktı.
Oyun başladı, Işık dozer gibi geçip isabetli atıyor, Mehmet sahayı boydan katedip tüm rakiplerini
çalımlıyor, topu elinden alamıyoruz. Ben Işık’a biraz yüklenerek topu faulle kaptım elinden, sonra fauldü
deyip topu ona uzattım. Topu yere hızla çakıp üzerime yürüdü, tamam dedim kavga çıkacak. Hızla
üzerime geldi, elini uzattı “çok kibarsın hemen faulü Kabul ettin” dedi. Şakayı anlayana dek gardımı
almıştım halbuki, sonra daha iyi dost olduk.
Zaman geçti, kat kaloriferli bir eve taşındık. Elektrik kesintilerine karşı UPS kullanmak istedim. Aldı beni
konferans salonuna, sinus dalga ile kare dalga farkını anlattı. UPS ten vazgeçtim, uzun yıllar ben de
soranlara anlatacak kadar öğrendim.
Biraz daha geçti o lanet olası zaman, bu sefer aynı apartmanda komşu olduk. “abi yardım lazım atılacak
bir şey var” diye çağırınca atılacak şeyin dart oku olduğunu gördüm, hayatımda ilk defa karides ve
kalamar cipsini onun evinde yedim. Ama o da işyerine getirdiğim bütün mücverlerimi yedi.
Dernekte ne zaman seminer ver desek anlatırdı bir şeyler, bir seminerine 2 hanım mimar gelmiş ve
aydınlatma hakkında saatlerce fikrini almışlardı. Son zamanlarda seminer tekliflerine uzak kalışı evin
uzaklığı ve ayağı nedeniyle derneğe tırmanmak istemeyişi idi diye hatırlıyorum.
Biraz işlerim var diye dernekten erken ayrıldığı iki kez onu Temel hocamla; birinde Köroğlu’nda, birinde
Kumsal lokantasında kaçak balık yerken yakalamıştım.
Hukuken çok danışırdı, altta kalmamak için ben de Teknik şeyler danıştım. Arada tanıdık kızlara aşık olur
gibi olurdu, sonra niyeyse vazgeçerdi.
Ortak çok arkadaşımız oldu, fark ettim ki hiç biriyle ANTRAK’takiler kadar samimi değil. Sadece son
yıllarında AFAD ekibi ile gerçekten hem çalıştı, hem iyi anlaştı, çok da faydası oldu.
Günün her saatinde dernekle ilgili arar, ortaya bir fikir atar, sonra konuşma içinde vazgeçer, hatta hatta
konuşma sonunda bana muhakkak kızardı.
Kızılay’a dönene kadar mal sahibi ile hep kızıştılar karşılıklı, mesleğim gereği ben de bundan payımı aldım
saatler boyu.
Yardımseverdi ve bu yardım sevgisi dernekle sınırlı değildi. Aklımda kalan en önemli örnek şudur;
Mithatpaşa caddesinde gittiğimiz Çin/Japon lokantası kapanınca işçileri ortada kalmış, içlerinden bir
ailenin hanım hamile, koca pasaportsuz meydandalar.
Işık ofisinde yer açtı onlara, kadın yanında yardıma gelen iki vatandaşı ile Işık’ta konaklarken kocası
memlekete gitti, pasaport vize aldı, para buldu geldi eşini doğurttu ve Işık’tan ayrıldılar. Bunu yapan çok
kimse tanımadığım için şaşkınlıkla takdir ettim.
Ne diyelim kendi gibi ışıklar içinde olsun.
Burhanettin Al
Işık benim 40 senelik arkadaşımdı Işık ile Kolejde (TED) tanıştık. Benden bir dönem küçük olmasına rağmen çok iyi arkadaş olduk. Elektronik bunda çok etkili bir faktördü. Daha sonra ODTÜ’de de hep beraber okuduk, O benim idealim olan bölüme girdi, Elektronik. Ben kazanamamıştım o bölümü, inşaattaydım ama Işık merakamı bildiğinden bana çok yardım etti. Hatta kitaplarını verildi, Elektrik bölümünden mikrobilgisayar kitapları getirdi.
Ondan sonra, Antrak’ta yine Işık’la buluştuk. Antrak’ta buluşmamız çok daha ilginç oldu. Antrak eski lokali Işık’ın ofisinin yaklaşık 3 bina ötesindeydi. Altında da Meşhur Seyyar Köftecimiz vardı. Bu köftecide köfte alır, Işık’ın ofisine çıkıp nice gülüp, eğlenip, yediğimiz zamanlar oldu. İşte o günleri hasretle anıyorum.
Işık nevi şahsına münhasır bir adamdı. Çok ilginç bir şaka karakteri vardı. Çok enteresan espriler bulup, çok enteresan saptamalar yapardı. Işık benim mikroişlemcilere olan merakımı başlatan insandır. Hiç unutmuyorum önce 8052 AH diye Basic’de programlanan bir mikroişlemci almıştı. Bundan bir tane bana hediye etti. “Ya sen meraklı adamsın dedi, kitabını da verdi böylece mikro işlemciler ile ilgilenmeye Işık sayesinde başladım. Birkaç sene bu işlemci ile beraber uygulamalar geliştirdik. Hatta ben ona programlar yazdım Ondan sonra 1994 yılı ya da 1995 yılıydı yanılmıyorsam, Işık, “çok ilginç bir şey geldi, PIC diye işlemci çıkmış, çok hızlı, çok basit programlanıyor, bana da iki kullanım seti yolladılar, bir tanesini sana hediye ediyorum” dedi. Bana bir adet PIC geliştirme seti verdi. Ben pek bir anlam verememiştim o zaman. Aldım bu seti eve götürdüm. Okumaya başladım. Sonra PIC benim hayatımı oldu. Çok enteresandır. Sonra biliyorsunız PIC ile bir sürü şey yaptım. Antrak sitesine yazılar yazdık, telsiz tekrarlayıcı istasyonlar yaptık. Hatta ilk hibrit VHF-UHF tekrarlayıcıyı yaptık. Işık onu bana vermemiş olsaydı, ben herhalde kendim bulamazdım onu.
Sonra ben yurt dışına çıktım koptuk bir miktar. Yine de ara, ara gelip, dönüşlerde buluştuk. Işık’ın yeri bende bambaşkadır.
Antrak’daki dostlar benim ve Işık’ın ne kadar yakın olduğumuzu tam bilmediği için ya da belki biliyorlardır, Bir ara ışıkla biz bir konudan dolayı Antrak sohbet ortamında atışmıştık, ben Göktay abi konusunda yazmıştım. O da bana kızmıştı. Ben çok ciddiye almadım çünkü Işık’ı çok iyi tanırım. Ondan sonra Işık’ı aradım. Ya ne giydiriyorsun bana ortamda diye sordum. Işığın meşhur sinsi gülmesi vardı. O sinsi gülmesi ile güldü, “hocam giydirmesem aramıyorsun, bak işte bu sayede aramış oldun” dedi. 1 saat sohbet ettik. Hatta ona ADX HF alıcı verici cihazımdan bahsettik. Bir adet istedi benden. Tamam hocam, ben sana postalıyayım, hiç sorun değil dedim. Yani dostluğumuz böyleydi Işık’la Eğer millet onu görüp de biz bozuştuk ya da kavga ettik sonucu çıkardıysa çok yanılıyor. Yani benim Işık’la kavga etmem mümkün değil. Nasıl bir insan olduğunu çok iyi bilirdim. Onu çok özlüyorum. Benim için Işık, çok özel biriydi.
Barbaros Aşuroğlu