Bilişim Terminolojisi ve "Öztürkçe" Üzerine ı
Toplumla birlikte yaşayan Dil ve gelişme sancıları oldukça güzel ve seviyeli işlenmiş. Bu yazı kaçmaz…
On gün kadar önce TBD �Türkiye Bilişim Derneği- FORUM ortamında bir tartışma vardı. Tartışmanın ana konusu; �Türkçe konuşan bir toplulukla yazışırken İngilizce kullanmanın anlamlı olup olmadığı..� şeklinde özetlenebilir. Yazışmalar sırasında tartışmaya katılanlardan bir sayın üyenin "elmek" sözcüğünü kullandığını görünce merak ettim ve çevremdeki arkadaşlara sordum� "Elmek" meğer "elektronik mektup" anlamına geliyormuş ve "öztürkçe terim" olarak kullanılması öngörülüyormuş�!
Önce kısa bir cevabi görüş yazarak; "�elektronik denen şey İngilizce/Fransızca yani gavurca, mektup/mektub denen şey de Arapça olduğuna göre, gavurca ile Arapçayı kısaltıp birbirine ekleyince öztürkçe mi oluyor..?" diye sordum. Sonra hızımı alamadım, kendi kafamdan bir terim uydurup bir soru daha sordum. "�hidrolik/hydrolic terimi ile münakalat terimini kısaltıp ekleyince hidmun olur. Şimdi acaba akışkan ortamda iletilen nesne anlamında yeni bir öztürkçe terim icat etmiş olur muyum� ?!"
Baktım ki sağdan-soldan destek ve eleştiri yazıları gelmeye basladı, bunun üzerine bir yazı daha yazdım ve okuyanları "elmek" ifadesinin anlamsızlığı üzerinde düşünceye yönlendirmek amacı ile abuk-subuk yeni terimler icat ettim. Ana dili Türkçe olan 55 yaşında bendeniz, "öztürkçe" terim yaratmak uğruna kendimi paralarken, bakın ortaya neler çıktı ;
Al Sana "Öztürkçe" ( ! )
Madem ki ;
ELMEK (elektronik + mektup) (İngilizce + Arapça) "Öztürkçe Terim"
Olarak öneriliyor, ben de öneriyorum;
YELLENMEK (yellen + mektup) (Tur.+Arb.) Havadan iletilen nesne.
HİDMUN (hidrolik + münakalat) (Eng.+Arb.) Akışkan ortamda iletilen nesne.
MAYMUN (mayi + münakalat) (Arb.+Arb.) Hidmun'a alternatif eşanlamlı terim.
MANTAR (manual + tarife) (Eng.+Arb.) Elle yapılan listeleme.
DESTUR (design + turquoise) (Eng.+Fra.) Türk işi (Türk tarzı) tasarım.
MOTHAF (mother + hafıza) (Eng.+Arb.) Ana bellek (İstanbul Türkçesi'nde anne bellek ;-)))
FATHAF (father + hafıza) (Eng.+Ar.) Baba bellek.
SOLHAF (solar + hafıza) (Eng.+Arb.) Güneş enerjisi ile çalışan bellek.
SOLBEK (solar + bekçi) (Eng.+Tur.) Güneş enerjisi ile çalışan belleğin koruma devresi.
MEZE (mechanical + zelzele) (Eng.+Arb.) Yapay ortamda deprem test aygıtı.
RAKI (random + kışkırtma) (Eng.+Tur.) Şu anda benim yapmakta olduğum provokasyon.
Şimdi Dikkat İsterim
Şimdi dikkat edilmesi gereken ÇOK önemli bir nokta var. Öztürkçe terim olarak kullanılmak üzere yeni öneriler yapılmasına karşı değilim. Benim karşı olduğum; ELMEK gibi "ucube"lerin öztürkçe terim olarak önerilmekte oluşudur.
Dikkat edilecek olursa, bu konudaki derdimi anlatırken;
"�Yazdığım bu uydurma terimler de acaba ELMEK gibi bilişim terminolojisinde kullanılmak üzere uzmanlar tarafından önerilecek mi..?" şeklinde yazıyorum.
"�Tahrir ettiğim" diye başlayıp "�mütehassıslar tarafından tavsiye edilecek mi.." diye bitirmiyorum.
Ülkemizde, aydınlığa, bilime ve ilerlemeye karşı olan çevrelerin sıkça karşı çıktığı konulardan biri; Osmanlıca kelimelerin Türkçe karşılıklarının bulunabilmesi çabasıdır. Hatta bu çabaları gülünç gösterebilmek amacı ile ve sanki Türk Dil Kurumu öneriyormuş gibi bir "kamuflaj" altında "Gökkonuksal Avrat" (hostes), "Ulusal Düttürü" (Milli Marş) gibi tuhaflıklar kamuoyuna duyurulmuş ve Türk Dil Kurumu'nun çabaları karalanmak istenmiştir.
Türk Dil Kurumu'nun çabaları olmasaydı, biz hala "bilgisayar" yerine "komputer"-"kompütür"-"kompiter" gibi şeyler yazacaktık.
Daha da üzücü bir örnek vermek gerekirse; bugün "�bir üçgenin alanı, kenarlarından biri ile o kenarına ait yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir" yazabilenler, acaba "..bir müsellesin mesaha-i sathiyesi, dıl'larından biri ile mezkur dıl'ına ait irtifaının hasılı zarbının nısfına müsavidir" yazmayı (ve not alıp sınıf geçmeyi ;-))) becerebilecekler miydi..?
Yine dikkat edilecek olursa, ana dili Türkçe olan 55 yaşında bendeniz, "�üzücü bir örnek vermek gerekirse" diyorum. "�müessif bir misal arz etmek iktiza ederse" demiyorum.
Ana Dil Etkilenir mi..? Etkilenmeli mi..?
Walla bana sorarsanız, merhum büyükelçilerimizden, dil bilimcisi Zeki Kuneralp'in çok net tanımı ile, "�dil hüdainabittir" yani kendi kendine yeşerir, filiz verir, dal budak salar� Fazla kurcalamaya gelmez. Olsa olsa, budanır ve aşı yapılır.
Yukarıda okuduğunuz paragrafta bilerek ve isteyerek �sizi biraz kışkırtmak için- "..Walla" diye söze başladım. Türkçe okuma-yazma bilen ve 2001 yılında yaşayan birisinin, yukarıdaki paragrafı anlam ve içerik olarak rahatça anlayabildiği kanısındayım. "..Anlam ve içerik" yazıyorum, "..mana ve muhteva" yazmıyorum. Niye? Çünkü TDK'nın çabaları başta olmak üzere önerilmiş olan bir çok terim, kamuoyu tarafından benimsenerek gündelik kullanım dilimize girebilmiş de ondan.
Öte yandan, dikkate alınması gereken bir başka olgu var; Dünya her geçen gün biraz daha küçülüyor. Eskiden, dünyanın çeşitli yörelerinde kendi kabuğu içinde yaşayan insan toplulukları, bugün gelişen iletişim olanaklarını kullanarak birbirlerini duyabiliyorlar, görebiliyorlar�"kendi kabuğu içinde gelşen kültür"ler, her geçen gün diğer kültürlerin etkisi altında kalıyor. Kabuk kırılmasa bile, çatlaklar sızdırıyor.
Adına "Osmanlıca" denen dil, Türkçe temel yapısı içinde Arapça, Farsça ve sonraları Fransızca sözcükleri içeren bir "kültür". Öyle bir "kültür" ki, Osmanlıca yazılmış bir metni ne Arap anlıyor, ne İranlı anlıyor ne de Fransız anlıyor..! Laf aramızda, Cumhuriyet öncesi yazılan ve konuşulan "Osmanlıca"nın Anadolu'da ne kadar kullanıldığı ve sade vatandaş tarafından ne kadar anlaşılabildiği de bence ayrı bir tartışma konusu.
1920'li yılların sonlarında, Cumhuriyet Hükumeti tarafından başlatılan ve inatla korunan "Dil Devrimi"nin kısa sürede başarıya ulaşmasının arkasında, bu konuda çaba gösterenlerin akıllı ve özverili mücadeleleri kadar, "Osmanlıca"nın anlaşılmaz, çapraşık ve "eklektik" yapısının da etkisi olmuştur diye düşünüyorum. Osmanlıca, çağdaş değerler karşısında ayakta duramadı, ömrünü tamamladı ve yerini günümüz Türkçesi'ne bıraktı. Olay bundan ibaret� Bu nedenle, "..Milli kültürümüz" "Türk Milleti'nin kullandığı Milli Dil" gibi Osmanlı'ya heves duyan ifadeler de bence gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Bakar mısınız; Otomobil, Televizyon, Telefon, Radyo� ve giderek Video, Dekoder, Teyp gibi terimler, gelişen teknolojinin kaçınılmaz baskısı ile gelmiş Türkçe'ye yerleşmiş. Bu arada, "kombinasyon", "parselasyon" gibi Fransızcayı anımsatan ucubeler yaratılmış. (kombinasyon diye bir şey yok. Fransızca okunuşu kombinezon, İngilizce okunuşu komb
ineyşın� parselasyon sözcüğüne de Fransızlar boş boş bakıyorlar..! "Aplikasyon" terimini çok beğenen teknik adamlarımız, "parsel" sözcüğünden "parselasyon" terimini üreterek güzel Türkçe'mize kazandırmışlar. )
Hadi Artık Yazıyı Bitirelim� çay soğudu..!
Esas konuya dönersek ve yukarıda örnek olsun diye vermeye çalıştığım olumlu ve olumsuz girişimleri hatırlarsak, ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor:
1. Osmanlıca ömrünü tamamladı, yerini "bugün kullanmakta olduğumuz" Türkçe'ye bıraktı.
2. "Bugün kullanmakta olduğumuz" Türkçe ise,
2.1. Geçmişten kalan Osmanlıca terminolojinin yerleşmiş ve genel kabul görmüş kelime'lerini ve tabir'lerini,
2.2. Dil Devrimi sonrası Osmanlıca'dan Türkçe'ye dönüşüm süreci içinde önerilen ve yine genel kabul görerek kullanılır hale gelen (ve adına öztürkçe denen) yeni sözcükleri,
2.3. Giderek "küçülen" dünyanın gün geçtikçe artan teknolojik gelişmelerinin bombardımanı altında alternatifsiz kalındığı için kendiliğinden gelip yerleşen (gavurca) terimleri,
Birarada, içiçe kullanan bir dil durumuna geldi.
Bu üç kategorinin;
Birincisine örnek; "..bankanız nezdindeki hesap", "..mülkiyet hukuku", "hakim", "muhasebe evrakı"� gibi halen kullanılmaya devam eden "kelime"ler ve "tarif"ler.
İkincisine örnek; "mektep" yerine "okul", "müselles yerine üçgen", "Divan-ı Muhasebat" yerine "Sayıştay", "şakuli" yerine "düşey", "amudi" yerine "dikey"� gibi benimsenen ve gündelik olarak kullanılan "sözcük"ler ve "tanım"lar.
Üçüncüsüne "example"; "Audio", "Video" (zaman zaman Odyo ve Vidyo ;-))) "Faks", "Taksi" (zaman zaman fax ve taxi �hatta taxsi- ;-))) gibi "word"ler.
İşte tam burada "zurnanın zırt dediği" yere gelmiş oluyoruz. Son 75 yıl içinde yaşadığımız bunca gelişim, dönüşüm, etkileşim süreçleri içinde ;
NİÇİN bazı kelimeler her şeye rağmen varlığını muhafaza ediyor..?
(Büyük Millet Meclisi demeye devam ediyoruz, zira "Kamutay" tutmadı..!)
NEDEN kimi sözcükler Osmanlıca'yı gömdü, geldi Türkçe'ye yerleşti..?
(Sayıştay tuttu..! Divan-ı Muhasebat terk-i diyar etti..)
NEDEN kimi sözcükler kültür etkileşimine karşın benimsendi ..?
(Bilgisayar kompütür'ü ezdi geçti� Ana bellek tam gaz gidiyor..)
WHY bize sunulan her yeni ürünü, her yeni teknolojiyi, duyduğumuz gibi kabul ediyoruz..?
(Avrupa�da son hafta top ten reyting alan video klipleri disk cokeyimiz sizlere sunuyor..!)
Son Söz�
"Dil" ile fazla oynanamaz. Dil kendi kendine yeşeren ve gelişen bir bitkidir. Çağdaş ve tutarlı amaçlar doğrultusunda "budanabilir" ve "aşılanabilir". (Budanmalı ve aşılanmalıdır)
Yeni terimler önerilebilir ama önerilmeden önce üzerinde düşünülmeli ve tutarlılığı, önerenler tarafından sınanmalıdır. Her önüne gelen, her aklına geleni önerip "ya tutarsa" diye kullanmaya kalkışırsa, bundan önce "Türkçe" zarar görür.
Teknoloji ve kültür bombardımanı kategorik olarak reddedilemez çünkü vardır ve olacaktır. Sıkıysa, tüm dünyanın kullanmak için can atacağı yeni teknolojileri ve ürünleri bizler üretelim. İsimlerini de Türkçe koyalım. Bırakın o zaman diğer ülkeler bizim Türkçe terimleri kendi dillerinde nasıl uyarlayacaklarını tartışsınlar. Biz işimize bakalım..!
Hamasi nutuklar atarak "Milli Dil" teorileri üretmek, devekuşunun kafasını kuma gömmesi ile eşanlamlıdır. AMA her önümüze gelen yeni (gavurca) terimi, biraz da "gavurca konuşabiliyor görünmenin dayanılmaz çekiciliği" ile, ZORT diye kabul edip kullanmamız ise, bana hormonlu domatesleri hatırlatıyor. (son gördüğüm domatesler hıyar gibi ince uzundu�!)
Ahmet Sönmez
Mimar, ODTÜ/1969