Teknoloji ve Endüstriyel İlişkiler
20. yüzyıl insanlık tarihinin en hızlı teknolojik
gelişmelerinin yaşandığı yüzyıl. Teknolojinin
endüstriyel ilişkilere etkisini bu yazıda
bulacaksınız.
Kaçırmayın! Giriş
�20. yüzyıl bilinen insanlık tarihinin en ilginç yüzyılıdır� değerlendirmesini
yapmak hiç de yanlış olmaz.
20. yüzyılın başlangıcı ile birlikte teknolojik gelişmeler hızla ivme
kazanmış ve yüzyılın ikinci yarısında bu gelişmeler keskin yükselişler
halinde kuşaktan kuşağa kendini göstermiştir. Örneğin, 1950�li
yıllarda doğanlar evlerde kullanılmaya başlayan elektriğe gözlerini
açarken, 1960�lı yıllarda doğanlar radyoya, 1970�li yıllarda televizyona,
1980�li yıllarda renkli televizyona, günümüze en yakın 1990�lı yıllarda
doğanlar ise bilgisayarlara gözlerini açtılar.
Bu tür gelişmeler, bilinen insanlık tarihi boyunca gerçekleşen tüm
teknolojik gelişmeye oranla, 20. yüzyılda ortaya çıkan ani yükseliş
ivmesinin belirtilerinden bazıları olarak gösterilebilir. Bilinen tüm
insanlık tarihi boyunca gerçekleşmiş toplam teknolojik iyileşme ve
gelişmenin en önemli bölümü 20. yüzyıl içerisinde yaşanmıştır.
Endüstriyel İlişkiler Gelişip Değişiyor
Teknolojideki bu ani ve hızlı gelişim endüstriyel ilişkileri de ister
istemez etkilemiştir.
Endüstriyel ilişkiler açısından da son derece dramatik gelişmeler,
geride bıraktığımız yüzyılda gerçekleşmiştir. Fordist üretim sistemi
ile sembolik olarak kendini ifade etmeye başlayan kapitalist
yükselişle birlikte 19. yüzyılın ortalarına kadar ekonomik varlıklarını
sürdürebilen loncalar, ahilik gibi kardeşlik kuruluşları, 20. yüzyılda
devirlerini tamamlamışlardır. Yüzyıllar boyunca süren bu geleneksel
üretim sistemini ortadan kaldıran Fordist üretim sistemi de kısa
sayılabilecek bir sürede önemli değişiklikler göstermek zorunda
kalmıştır.
İnsan kaynakları yönetimi açısından da gelişme kaçınılmaz olmuştur.
Taylorizm etkisindeki Fordist üretim sistemi yabancılaşma ve
verimsizlik ile başa çıkamamıştır . Anlaşılmıştır ki, Fordist üretimdeki
gibi üretim bandının başında yapılan planlama alıcıları tam olarak
tatmin edememiş, müşterinin isteklerinin karşılanabilmesi ancak
üretim bandının sonundan planlama yapılması ile hayata geçirilebilmiştir.
Örneğin; Fordist sistemin tipik özelliği olan ve montaj zincirinin
her koşulda çalışmasını sürdürmesi şeklindeki �dogma�,
Toyota fabrikalarında ortadan kaldırılmıştır. Her işçi üretimde
herhangi bir hata gördüğünde ya da işini doğru biçimde
gerçekleştiremediğinde, iş alanının hemen yanında konumlandırılan
bir kolu çekerek ya da daha basit bir şekilde, yalnızca bir
düğmeye basarak bandı durdurmaktadır . Basit gibi görünmekle
birlikte önemli bir ihtiyacı karşılayan bu yenilik üretimin kalitesinde
ve müşteri mutluluğunda artış sağlamıştır.
İnsana verilen önem, Fordist üretim sisteminin aşamadığı engelin
aşılmasında büyük rol oynamıştır. Bu �esneme� Post-Fordist,
Post Taylorist üretim sistemleri ile kendini gösterdi.
Gerek Just-in-time (tüketicinin mal talebinin anında karşılanması),
gerek otonomasyon (jidoka) (Otonomasyon sözcüğü �otomasyon�
ve �otonomi� sözcüklerinin kombinasyonu sonucunda türetilmiş bir
terimdir ve ürünlerin doğrudan kalite kontrolünde işçilerin
oto-aktivasyonu kavramını ifade etmektedir) toplu üretimde oluşan
bir dizi tipik yapısal engel ve sınırlamayı aşmaya yönelik ilkelerdir.
Her ikisi de iş sürecinde insan faktörünü ön plana çeken uygulamalardır.
Just-in-time büyük miktarlarda seri üretimin tipik sorunu olan
yüksek stoklama maliyetini düşürmeyi hedef almakta ve ürüne
katma değer ekleyerek fabrikanın faaliyetlerine değer kazandırmaktadır .
19. yüzyıl ortalarına kadar direnen, içine kapanık geleneksel
üretimdeki dramatik çöküş ve teknoloji desteğinde ilerleyen
kapitalizm, kaçınılmaz olarak bizleri 20. yüzyılın sonlarına doğru
hemen her ekonomik kavramın önüne bir �global� sözcüğü eklemek
zorunda bırakır hale getirmiştir. Gerçekten de teknoloji şu ya da
bu yolla tüm dünya ekonomisinin bir gün tek bir ekonomi (küresel
ekonomi) haline gelmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Teknolojik Gelişmeye İyi Bir Örnek �Bilgisayar�
Bilgisayar teknolojisindeki gelişme 20. yüzyılda tüm alanlarda
gerçekleşen sıçrayışa paralel ve belki de bu sıçrayışın içersindeki
en iyi örnek olması nedeniyle önemlidir.
Eniac 1946
1946 yılında önemli bir deneyim ve bilgi birikiminin ürünü olarak
3 yıllık bir çalışma sonucunda gerçekleştirilen �Eniac� bilgisayarı
94 metrekarelik bir salona kurulabilmişti. Saniyede 5000 işlem
gerçekleştirebilen (karşılaştırma yapabilmeniz için; muhtemelen
evinizde kullandığınız bilgisayar milyonlarla ifade edilebilecek
işlem/saniye kapasitesine sahiptir) bu teknoloji harikası bilgisayar
zamanında büyük sükse yapmış, bilgi giriş ve çıkışı oldukça zahmetli
olmasına karşın hesaplamalardaki hızı sayesinde önemli projelerin
gerçekleştirilmesini kolaylaştırarak teknolojik yükselişe katkıda
bulunmuştur. Günden güne gelişen bilgisayar teknolojisi
1976 yılına gelindiğinde �Cray I�i üretebilecek seviyeye gelmişti.
Saniyede 166 milyon kayan nokta işlemi gerçekleştirebilen
zamanın süper bilgisayarı, bilim adamlarının teknoloji geliştirme
ve dünyayı keşfetme serüvenlerine önemli katkılarda bulundu.
Günümüzde ise 1976 yılının bu �süper bilgisayarı�nın gücünden
çok daha fazlasına sahip oyun konsolları evlere girmeye başladı bile.
Bir de günümüzün süper bilgisayarlarının işlem güçlerinin ne
kadar arttığını siz düşünün.
Cray I 1976
Mizahi bir yaklaşımla bilgisayar ve otomobil için yapılan teknoloji
karşılaştırmasına göre; bilgisayarların gösterdiği teknolojik gelişme
otomobil üretimi teknolojisinde yaşansaydı, şu anda saatte birmilyon
kilometre hızla giden ya da uçabilen arabalarımız olabilirdi.
Bilgisayar teknolojisindeki gelişim hızı 20. yüzyılın yüksek ivmeli
gelişimini göstermesi açısından iyi bir örnektir. Ancak şüphesiz tek
örnek değildir. 20 yüzyıl içersinde makinelerin teknolojisi neredeyse
tekerleğin icadından sonraki en belirgin gelişmeyi göstermiştir.
Sanayi devriminin bu gelişmede önemli payı bulunmaktadır.
Bütün bu gelişmelerle birlikte bilgisayar ağlarının dünya çapında
birleştirilmesi ile ortaya çıkan Internet ile bilgi ve haberleşmenin
sınırları neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. İlk defa 1984�de
William Gibson�un �Neur
omancer� isimli romanında bahsettiği
�cyberspace� (sanal alem) böylece gerçekleşmiştir.
Endüstri İlişkileri, Teknolojinin Esiri mi, İvmelendiricisi mi?
Endüstriyel ilişkiler bu teknolojik fırtınadan bazen olumlu, zaman
zaman da olumsuz etkilenmiştir. Esneme ve esnekleşme gereği
işsiz kalanlar olduğu gibi pek çok yeni iş ve daha önce var
olmayan iş alanı ortaya çıkmıştır. Günümüzde artan rekabet ve
globalleşmenin etkisiyle bir çeşit geriye dönüş yaşanmış,
kuralların yani iş hukukunun esnekleştirilmesine çalışılmıştır.
Burada en önemli sorun yok olan işlerin yerine ortaya çıkan
yeni ve nitelikli işgücü gerektiren işlerde istihdam edilemeyen
işgücünün yeniden iş hayatına kazandırılmasındaki güçlük ve bunun
yarattığı zincirleme sosyo-ekonomik etkilerdir.
Bazı görüşlere göre bu durum, dünya ekonomisinde son zamanlarda
yaşanan neo-liberalizm akımının iş hukukundaki uzantısı olarak kabul
edilmekle birlikte, esnekleştirme bazen açıkça kuralsızlaştırmanın
(deregülasyon) telaffuzu halinde, bazen de �engelleri ortadan kaldırma�
gibi sloganlar halinde ortaya çıkabilmektedir. Fakat esneklik sadece
kuralsızlaştırma ile değil, aksine emredici bir hukuk kuralına istisnalar
getirilerek de sağlanabilir . Burada dikkat edilmesi gereken husus
esnekleşmenin bir amaç değil, küresel rekabet nedeniyle üretim
tekniklerine getirilmeye çalışılan rahatlama, rekabet gücü sağlama
çabası olmasıdır. Dolayısıyla esnekliği işgücü için bir tehdit olarak
değil, bir zorunluluk ve işletmeyi, aynı zamanda orada çalışanları
koruma amaçlı bir uygulama olarak değerlendirmek yanlış olmaz.
�Evde çalışma� kavramı bile bir zamanlar ütopik gibi görünürken
bu kavram, şimdi ev, işyeri gibi mekana bağlı olmadan �heryerde
çalışma� haline gelmiştir. Hareketliliği artan işgücü, uygun durumlarda
mekana bağlı olmadan da çalışılıp üretilebileceğini kanıtlamıştır.
Bilişim sektörünün gözdesi olan Hindistanlı bilgisayar programcıları
evlerinin kapısından dışarı çıkmadan dünyanın öbür ucunda, kendilerini
belki de içini hiç görmedikleri bir ofisin elemanı gibi çalışır bulmuşlardır.
Görüleceği üzere nitelikli işgücü açısından küresel anlamda iş-işgücü
aranabilir hale gelmiştir.
Endüstride de teknolojik gelişim sonucu klasik Fordist etkinin getirdiği
niteliksiz işçiye olan talep, nitelik gerektiren ve çok fonksiyonlu işlerin
altından kalkabilecek çalışan talebine dönüşmüştür. Bu durum,
geleneksel fordist ölçek ekonomilerini, uzmanlık ekonomileri haline
getirmiştir. Bunun mevcut teknoloji stratejisi modelleri ile teknoloji
yönetim teknikleri ve yöntemleri üzerinde güçlü bir etkisi olmuştur.
Teknoloji, çalışanlar için esaret değil kolaylık sağlar hale gelmiştir.
Üretimin eskisine göre çok daha kısa sürede ve yüksek kalitede
gerçekleşmesi, hem işgücüne hem müşterilere yaramıştır.
Böylece 19. yüzyılın sonlarında kendini gösteren, insanların birgün
teknolojinin esiri olacakları düşüncesi gerilerde kalmıştır.
Teknoloji ise tüm imkanlarıyla bir yandan eski işleri yok ederken
bir yandan da yeni işler ortaya çıkartmaktadır.
Ancak yeni teknolojilere ve üretim tekniklerine mevcut işgücünün
uyumu, bunun için de gereken işgücünün yeniden eğitiminin zorluğu
halen güncelliğini korumaktadır.
Devletin ve Sendikaların Yeni Rolü
Devletin iş piyasalarındaki ve ekonomideki rolü globalleşme ve
neo-liberal iktisat politikalarının etkisiyle azalmaktadır.
Endüstriyel ilişkilerde de devlet genel çerçeveyi çizmekte ve tarafları
olabildiğince serbest bırakmaktadır. Devlet, artık insanlara hizmet
ve hakları koruma görevini daha iyi bir şekilde yerine getirmeye
çalışmaktadır. Devletin önünde yeni iş alanları açılması için her
türlü imkanı sağlamak gibi önemli bir misyon güncelliğini korumaktadır.
Aksi halde daha fazla hapishane ve rehabilitasyon merkezine
ihtiyaç olacaktır.
Avrupa�da günümüzde büyük şirketler, büyük bankalar, büyük
sendikalar ve büyük hükümetlerin hükümran olduğu ekonomileri
işletme yöntemi, hızla globalleşen piyasaların taleplerine yanıt
veremez hale gelmektedir . Artık gerektiği yerde küçülme ya da
gerektiğinden fazla büyümeme şirket politikaları içinde yer almaya
başlamıştır.
Post-Fordist üretim tekniklerinin getirdiği uzmanlaşmış
personel � kalifiye personel ihtiyacı etkisiyle nitelikleri artan
işgücünü temsil etmekte geç kalan işçi sendikalarının yeni gelişmeler
karşısında, toplu pazarlık güçlerinde önemli azalmalar ile karşılaşmaları
sözkonusu olmuştur. İşçi sendikalarının 21. yüzyılda varlıklarını
sürdürebilmeleri için bu yeni yapıya uyum sağlayarak nitelikli
işgücünün ihtiyaçları doğrultusunda nitelikli işgücü için pazarlık
yapmaları ve üyelerine alışıldık sendikacılık hizmetleri dışında geniş
yelpazeli ek bazı hizmetler de sunmaları gerekmektedir.
Yeni teknolojik gelişmeler nedeniyle uzmanlaşmaya yönelik talep ve
nitelikli işgücüne ihtiyacın artması ilk planda kişisel pazarlık gücünü
artırıp işçi sendikalarının toplu pazarlık gücünü azaltmaktadır.
Eğitim verme imkanı olan ve bunu doğru şekilde kullanarak üyelerine
yeni beceriler kazandıran işçi sendikalarının ise bu gelişmelere rağmen
hayatiyetlerini devam ettirmeleri mümkün görünmektedir. Özellikle
yeni işlere adaptasyon ve bu işlerin gerektirdiği bilgilerin işgücüne
kazandırılmasında işçi sendikaları rol oynayabilecektir.
Özetle, işçi sendikalarının nitelikli işgücünü temsil eder hale gelmeleri,
21. yüzyılda varlıklarını sürdürebilmelerini sağlayacaktır.
Sonuç
Teknolojiye sahip olmanın yanında onu üretmek küresel ekonomide
yerimizi sağlamlaştırmak için tek çıkar yoldur. Teknoloji meydana
getirdiği devinimle eski yaşam tarzlarını ister istemez değiştirmektedir.
Bu akışın önünde durmak da mümkün görünmemektedir. 20. yüzyılda
gerçekleşen hızlı teknolojik gelişme, hayata, ekonomiye, işgücüne,
sermayeye bakışımızı değiştirmiştir.
Globalleşme artık hiçbirimiz için bir slogan değildir, çünkü mesafelerin
iletişime getirdiği sınırlar giderek daralmaktadır. Erişimin kolay olması,
bilgiye, hizmetlere, işgücüne, mallara daha kolay erişmemiz demek
olduğu gibi, bizim ürettiğimiz, bilgi, hizmet ve mallara da kolay erişilmesi,
dolayısıyla daha kaynaşmış bir küresel ekonominin kaçınılmazlığı
anlamına gelmektedir.
Teknoloji endüstri ilişkilerine damgasını vurmuştur. Ortaya çıkan yeni
işler, bir çalışanın hayatı boyunca birden fazla ve değişik nitelikte işin
gereklerine cevap verebilecek eğitimlere ihtiyaç duyması, endüstri
ilişkilerinde de devamlı olarak yeniliğe ve gelişmeye ihtiyaç duyulmasını
sağlamıştır.
Sendikaların kabuk değiştirme gereği karşısında teknolojiye ayak
uydurmaları da bir zorunluluk olar
ak görülmektedir.
İşsizlik, mücadele edilmesi gereken en büyük düşmandır. Üretmeyen
ve kazanmayan kitlelerin tüketemeyecekleri gerçeği hala tüm
çıplaklığıyla, globalleşen ekonominin önünde çözülmesi gereken
bir sorun olarak durmaktadır.
Tüketim ve üretimin birbirlerine bağlı olarak hayatta kalabilecekleri
düşünülürse birinin eksikliğinin diğerini etkilemesi kaçınılmazdır.
Toplumların tüm imkanlarını kullanarak ortadan kalkan işlerden doğan
işsiz kitleleri re-oriente ederek yeni işlerde istihdamlarının sağlanması
kaçınılmazdır. Eğitimin ve re-orientasyonun yeni hapishaneler ve
rehabilitasyon merkezleri yapmaktan daha kolay ve ucuz bir çözüm
olduğu hiç gözardı edilmemelidir.